Şiir Defteri

KALBİMİN KÖR NOKTALARI

Yazan: MUM_VE_TÜTSÜ
26.04.2005 / 15:04
1034 kez görüntülendi
1 yorum yapıldı
KALBİMİN KÖR NOKTALARI Geceler yağlı ilmekler geçiriyor kalbimin kör noktalarına. Kim bilir kaç enkazdan böyle sağ çıktım ben. Hangi duygunun toprağını tırpanlasam göz yaşımla, sen çıkıyorsun altından uçurum kenarı vuslatlarınla. Yüreğimi kelepçeledim yüreğine, yani anlayacağın her pozisyonda çift taraflı beraberiz ölümüne. İstersen sevişerek de ölmeyi düşünebiliriz beton harçları döktürerek saydamlığımızın üzerine. Ben Mecnun olurum mesela, sen de Leyla bir aykırılık yapıp ölümsüzleşmeyi de deneyebiliriz anıtlaşır sevdamız, hayal dünyamızın kapıları açık olur gelene geçene, en çok da aşkın nelere kadir olduğunu merak edenlere. Ağlamak gibi, gülmek gibi sıkıntıda olan her ne varsa karşısına geçip alemin, herkese yaşayarak gösterebiliriz serbestini her şeyin. İstersen süründürerek bir işkenceden bir başka işkenceye at beni, istersen kes hesabımı bir celsede, istersen öte dünyada da gel üstüme ne dersin? Seç, beğen, al beni yatır yere. Göster maharetini falakalı, kamçılı bir şey de olabilir son dileğim, suya sabuna dokunan daha yumuşak bir başka şey de. Sen de mahkumsun haberin olsun! Ömür boyu çıplaklığa mahkum ettim seni, esirimsin mumlu, tütsülü mabetlerimin iniltili ayinlerinde. Küveti süt dolu bir salon banyosunda yıkayacağım seni. Anadan üryan oluyor hep ruhumun her halini sevişi. Sen de biliyorsun her duygu bir başka duygu ile insan içinde dönüp dolaşıp kerkinmekde.Yani, elinde değil biliyorum soyunup duruyorsun sürekli, geceli gündüzlü çok ıslak, çok sulu düşlerimde. Hangi duygunun toprağını tırpanlasam göz yaşımla, sen çıkıyorsun altından uçurum kenarı vuslatlarınla. Seninle düşmek istiyorum ille de insan kaçkını, çok izbe, çok süzme uçurtma düşkünü sevinçlere. Kaçır beni çok iç geçirmiş, çok içi geçmiş çok yankı yutmuş, çok susmuş, çok şehvet görmüş asırlık avlulara. Hangi hüznün şiir bahçesini sürsem içimde acaba? Seni anlatıyor her şekilde kendini şaşırmış, rüyalarda doğmuş her hece. Senin sesin var esi olan her cümlenin noktasında, virgülünde. Bakma sen benim kafayı bulmuşluğuma, benzin kokarım ben hep böyle.Yangınım bitmez benim, korum sönmez, külüm uçmaz bir yere, kalbin kalbimdeki maltız ateşini korkusuzca elindeki meşale ile eşelemeye devam ettikçe. Hangi dilde anlatsam acaba, zaman, mekan, sofra seçmemiş açlığımın yalnız dudaklarında doyumu tattığını sana. Puntolara kurşun döküyor parmaklarım seni sana anlatmak için. Nasır tutuyor yokluğunla boş bıraktığın rüzgar geçirgen avuçlarım, yosun kokuyor senin ile fiiliyata geçmemiş kemirgen dürtülü tutkularım. Hangi rihter ölçeği gösterebilir çok arzulu titremelerimi, ibresi kırılmış sana sabitlenmiş aklımın yıkıntılarında kaldığımı, hangi suskunluğum ifade edebilir? Kim bilir kaç enkazdan sağ çıktım böyle ben. Yokluğun vuruyor varlığın tutuyor, dilim yine de “yaşıyorum” diyebiliyor, soluğun gerdanımı okşadıkça. Çok sahiller gördüm, çok denizler gezdim, sonunda ömrümü koynunun elmas yüklü şeffaflığına demirleyerek, göklerde ulu orta savrulan bulutların hiç duyulmamış şarkılarını yağmur makamında icra ederek, kah tatlı, kah tuzlu yüzüne hem sağlı hem sollu düşerek ve hatta senin için seninle bölünerek düş yorgunu, aşk kırgını yanlarımı kendi sesimden, yalnız sana dinleterek mutluyum ben. Aslına bakarsan ben hiç büyümedim. Çok tokat yedi aklı her şeye eren büyümüş de küçülmüş öksüz ,yetim çocukluğu mütevaziliğimin. Çok denedim fakat hiçbir zaman sıfırın altındaki dondurucu soğuklarda yürüyerek erkekleşmeyi beceremedim. Eksisi çizilmemiş rakamlara bir beden küçük düştü hep, boyu kısa geldi kasları güçlü cesaretimin.Yani çirkin niyetlerin buzullarında sarkıt coplarla çok dövüldü saflığı yeni yetme gençliğimin. Şimdi iyi niyeti taşırken sendeleyen her ne varsa, bırakın benimle birlikte varsınlar kıysınlar korsanları barındıran sapaklarda toprağıma, bir elimde orak bir elimde tırpan yıkılmam. Varsınlar yüklesinler bütün savaşları göğsümün kıldan, tüyden asfaltlarına.Bir bir düşünüyorum hepsini fırtına yemediği için azamayan, çoğalamayan kaç köpük sayısı varsa. Bir beyazı doğurmak için hafızamda, bütün siyahları asıyorum kafası karışmış saçlarım dağılıyor mantığımın odalarına. Neylersin sallanıp durmaktayım gönül evimin tavanında. Olan olmuş bana, sana kavuşamayışımı takmışım bir kere başımın ağırlığına. Kime ne? Baştan ayağa yalnızlığımla üşüme nöbetlerine tutulmamak için üzerime kat kat kirli aşkların elbisesini giyerek yaşamayı tercih etmişsem. Ben bu başı boş caddelerin en konuşkan, en deli belki de en tehlikeli insan heykeliyim.Varsın dışımı betonla sıvasınlar, burnuma tiner koklatsınlar, hay hay efendim. Buyursunlar denesinler cepteki hesap çarşıya uymayabilir, bunu da hatırlatabilirmiyim? Kalbimi sıcak kandan, pıhtıdan yaratmış Allah benim, bu doğrulukla her an, her yerde kınından çıkarılıp kendi kılıcıyla vurulacak bir kelleyim. Çok nedenim var benim yaşamı iplememek için!Bana bir gözyaşı ağırlığına karşılık bir can verebilecek bir adam daha gösterebilirmisin? Yeşilini çiğnemişsen bir çimenin yahut bir çiçeğin sarısına kapanıp af dilesen gideni geri getirebilir misin? Kendime hayata pandik atmış, meymenetsiz, ağzı bozuk bir sokak şarapçısıyım da diyebilirim. Kaldırım hesabına adım vurarak değerlendirme beni, bu şekilde ölçme biçme şekil boyut aşmış şahsiyetimi. Yani “hiç” deyip de şu fakir yüzümün anlam zengini haline, sakın ha paspallığımın ayaklarına serdiği gönül paspasını hakir görme.Gün gelir hangi duvara asacağını, nasıl saklayacağını şaşırırsın değerine paha biçilemeyen hatırasını sevdamın. Bir telim gam, bir telim bam kimse bilmez benim ülkeler dolusu insan düşüncelerindeki seyyahlığımı, su yüzünde adımlar atan ışıklı kelimeleri gömüsünden çıkaran şairliğimi kimse görmez, kimse duymaz kendi takdimini tırans halinde taksimleyerek yıllanmış ozanlığımı. Sen farzet ki; ben çok inatçı bir çakıltaşıyım, yani dalgalarında kaybolmamak için sana yalnız ayak değil yüreğimi de diremekteyim. Denebilir ki belki biraz fazla ıslanmışım, belki biraz çatlamışım ve de hayalinle bir hayli yaşlanarak, ah ile zarın zarını bahtıma atmışım. Hem suyuna ,hem sıcağına hasretim. Bir gün son seyahatime sen uğurlayacaksın beni biliyorum. Ölümüm ölümcül gelgitlerinin kıyılarında olacak. Sen sal beni, sen sür salımı sulara, akıp geçeyim şiir yazan yakamozların taç yapraklarından.“aç” deseler açmaz kendini akşam sefalarım.”neden?” dersen. Daha bana özlemlerini tam olarak kanıtlayamadın. Hangi ezgi yüklü bakışına güfteler yazsam, hangi çağlayan nehrine kapılsam yine de anlamıyorsun beni. Sonu uç olsa da, boğulmak pahasına varamıyorum okyanuslarına. Çünkü; geceler yağlı ilmekler geçiriyor kalbimin kör noktalarına. Biliyorum her kaza her bela ve de her hata şarampol mesafesi kadar yakın bana, sana varana dek kat edeceğim incineceğim yollarda. Bedenim vurgunlar yiyerek çıkarıyor beni sensiz sabahlara, gölgen geziniyor uykularımın bölüm zamanlarında birkaç tel saçın gibi, bir kaç hicivli sözün düşüyor beyaz çarşaflarımın sayfa sayfa uzantısına. Ne zaman ayık dalmaya niyetlensem gözlerinin bilmem kaç bin metre mana derini mahzenine, düşüncelerim dumura uğruyor, sanki oksijensiz kalıyor beynim zom edip gönderiyorsun beni her defasında bilinmezlere. Seninle hiçbir zaman çakır keyif olamıyorum niye? Ne zaman hatırlasam seni hep dibine kadar sarhoşum. Kokun mu bulaşıyor içtiğim içkilere, tadındaki esrar mı ekleniyor yoksa tütünlerime, anlayamıyorum.Ya hiç tanımadığım insanlarla halaya duruyorum bir eğlencenin ortasında, ya dağılmış masalarda sızıp kalıyorum unutuyorlar beni karanlıklarda. Korkarım kurda, kuşa yem olacağım bir gün. Hayatın ayyaşları, aşkların berduşları takılacak peşime, meze yapıp yüreğimi bölüşecekler pis kahkahalarını tükürecekler yüzüme.Yani haybeye tüketileceğim sevgilim sensiz geçen günlerimde. Saloş alanlarda anlatacak akli dengesi bozuk biri, kahramanları hercai kalmış bir hikayeyi. Başını, sonunu unutacağım. Beni tutup çıkaramadığın zamanlarına yanacaksın posamı bile bırakmayacaklar sana. Bakalım tanıyacakmısın? Mevsim geçişlerine sıkışmış gökleri avlama niyetinde pusuya yatmış korsan iklimler. Burada havalar günlerdir arızalı geziyorlar, belli ki onların da bir hayli sıkıntıları var. Bana aldığın takım elbiseyi giydim bu gece. Mendil cebimde taşıyorum seni, henüz veda etmedim sana, hüznün ölümcül terli masum çiçeği. Uzun soluklu, gecikmiş bir mektubu bitirdi kalemim az önce. Sen gelemesen de, ben geliyorum yanına eyy sevgili! nefesim nefesine dokunacak, toprağım toprağına bekle beni! NURSEL TÜRKEMİŞ

saraylikadir


03.05.2005 / 21:12
yüreğinin açıklığını takdir ediyorum umuyorum ki yüreğindeki bu çıplak sevdanın üşümesini engelleyecek bır gıysıyı sana dikip giydiren biri olur saygılarımla .güzel yüreklı insan selamlar olsun sana
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • mhrmkaya
  • VEJETARYEN1978
  • Serdar150
  • yunuskivanc
  • Adıyaman

Bağlı Üyeler

  • bilalozturk15:10
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir