Şiir Defteri

BİR BİZ'İN İÇİ

Yazan: MUM_VE_TÜTSÜ
25.04.2005 / 20:19
1079 kez görüntülendi
1 yorum yapıldı
BİR BİZİN İÇİ Nedir bu uykulardan beni uyandırarak parmak uçlarıma tütün sarmalı yangınlar çıkaran aşk. Hangi itfaiye bu vakitte yetişir bana, hangi sabah olur yakmadan ışıkları bir daha. Hangi güne baksam bir yağmur, hangi ömre dokunsam bir günah, inadına. Bu kapı, bu pencere, bu dört duvar, bu tek değnekli yalnızlık yıkılır mı senin bir kere gelmeyi düşünmenle bu eve! Süt kokusu, çocuk sesi, huzurun mabedi yeşerir sana duyduğum her özlemde. Çiftçiliğe bulaştım sayende bak! Yalnız seni yetiştirmek istiyorum toprağımın en kuytu, en doğurgan, en sulak yerlerinde. Bunun için yaprak yaprak açıyorum kendimi sana ben. Sayfa sayfa sunuyorum kalbimin kırmızı incilerini. Sen de aç kendini tohumlar fışkırsın kaygan zeminlerden. Her şeye inat, çoğalalım bir bir nasır tutmuş sevişmelerden! Bahçeler yaratılamaz mı:Kayalık bir menzilde çok umut ekmekle, çok sevmekle, çok emek vermekle, çok iyi şeyler dilemekle?.. Gelemedin, gelemedin işte… Hep bir kar vardı bana varan yollarda, hep bir mahrumiyet bölgesinde yaşadı aşk ulaşılamadıkça. Hep bir açlık, hep bir susuzluktu sen diye çıkan karşıma, soluğumun buğusunu çalan aynalarda. Her yanılgının sahnesinde gösterime yeni girmiş doğaçlama gölge oyunları, drama. Çekiyorsun beni içine, yalnız siluetin var baş rolde ve esas oğlan olarak sen, esas kızı sevmiyorsun bu senaryoda da. Oysa, yağmur suları yazmıştı bu senaryoyu. Karabiber mi serptin üstüne nedir? Rengi değişti birden bire, sevmelerin. Hapşırık komasına girdi, alerjik bir reaksiyona dönüştü senli düşlerim. Köşe başlarını tutmuş fırtınalara meydan okurken yüzüm, beyaz körü oldum ben. Çünkü; her beyazda seni ararken dondu gözlerim, yaşlar sarkıt oldu. Gelmedin, ısıtmadın, çözülemedim.Gönlüme girdiğin yerde beklerken, sana ömrümü sabitledim ben. Hep ayrı zamanların insanı olacağız. Sen akrep, ben yelkovan. Hiçbir an, hiçbir zaman durmayacak, ben senin üstündeyken. Hep hayatın telaşı olacak ve kolumdaki saat hep sana kurulduğu için hasret sonsuzluğu kovalayacak. Yokluğunda avuç içlerimi, parmak uçlarımı turuncuya boyadım. Evet çok gelinlik zamanlar yaşadım, ama hayır daha hiçbir aşkın içinde gelin olamadım. Yine de gittiğim her düğünde, her kına gecesinde “yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” deyip içimdeki gelinin gözyaşlarını silmeye çalıştım. Gelin ayakkabılarının altına adımı yazacak kadar bile mutluluğun düğününde kendime oturacak yer bulamadım. Belki gelirsin sen, ama yetişemezsin .Geç olur, uçar kanatsız, duvaksız turuncular. Uzak hayallerin yakın gerçeklerinden çıkıp düşüncelere, ellerim ceplerimde, başım adımlarımın peşinde, esrik bir şekilde sorarım kendime. Neden, diye. Sen Nur’sun kutsanmış, kutsallaştırılmış bir yanın var senin. Oysa yapay ışıklar yalan dünyanın her döngüsünde var. Yalnız sende, bir tek senin olduğun yerde yok bu sahte duruşlar. Çünkü sendeki tanrısal bir gerçeğin içindeki… Ne yıldızların yanması, ne güneşin varlığı, ne ayın şekil aydınlığı, ne de insan elinden yaratılmış ışıkların toplamı tarif etmeye yetmez seni. Bunun için mi kimse yetişemez sana, bunun için mi anlaşılman bu kadar zor insanlarca, bunun için mi avizeciler yalancı aydınlıkları pazarlar ve küçülterek seni de içine alır; hatta adını ışığın dünyası koyar! Kimse bilmez kaç tutam aşk hissedilemedi, koklanamadı kendi kokusundan ayrı tutularak. Kendilerini aldattı insanlar bunca zaman sıkılmış parfüm kokularıyla aşkı köşeye sıkıştırarak. Birçok hayal gerçek olamamaktan tutuştu belki de. Çoğu zaman da çözümsüz kalıp kömür olmayı tercih etti yangınlara atılarak. Kendini anıtlaştırdı belki de. Her hayalin bu hali öldüğü yerde yalnız bırakılarak… Ey sevgili, biliyorum hiç bir yazımla bir yazgı olmayı beceremedim sana. Anlamım sığamadı belki alnındaki yazıya, yahut ben hep oradaydım belki de. Senin aklın almadı, mantığın kaldıramadı ya da. Lakin göğsüne vardım bir tek bakışınla, demini almış güzel bir sükût ile karşılandım orada. Aktım geçtim, korkmadım vedalardan. Sen de korkma! Nasıl geldiysem, öyle giderim. Bu onur, bu şan, bu zarafet, asalet benim. Çağlayanlar kükrerdi gelirdi üstüme: toplum, baskı, ananeler… İsyanlar çıkarırdım senin için her seherde. Kuşlar havalanırdı kuşluk vakitlerinde. Belki sesim çıkmazdı. Belki kimseler duymazdı. Senin için koşardım bir ırmak gibi. Kollarım uzardı denizlerine. Şimdi ellerimde uzun zamandır beklemiş kardan kadınları yapabilme hayallerimi gerçekleştiriyorum sensiz. Sen olsaydın adamını yapardım bunun, hem de serzenişsiz. Kendi adımlarımın sesini seviyorum şimdi hışırtılı ve kimsesiz. Ömrüm yalnız yürüdükçe, karlar üzerinde duran her şey renksiz ve betimsiz.Tüm beyazları senin için çiğniyorum: Daha çabuk erisin kar, daha çok paylaşsın kendini üşümeler, sarılsınlar ve azalmak için daha çok yağsın üzerimize buzullar.Yüzümü tuttuğum tek bakışta sır, koynunda yaşadığım kristal bir asır. Bu öyle bir özlem, öyle bir tutku ki; yalnız, yalnız sana münhasır. Bu saklambaç oyununda nerdesin sen, bilmiyorum. Koruluğun içindeki çamlardan çıkıp beni sobelemedikçe, bana döndüm diyebilir misin? Kayıp düşmeyi diliyorum yalnızca bir kere. Habersiz olsun düşmem gelişin gibi, öylece… Ben de anlayabileyim değil mi, nasıl sevildiğimi. Nasıl sevilebilir olduğumu görmeliyim, tutup kaldırmanla bu düşmeleri yeniden, yeniden istemeliyim. Kalbimdeki bu söndürülmüşlüğe, bu üşümüşlüğe hangi zamanın gönlü varır gecikmişliğine ağlayarak. Türk kahveleri içilir isimsiz bir aşkın gözlerine derinlemesine bakılarak. Bu ayılmak için değil sarhoş olmak içindir, yitirilenlerin sızısını taşıyarak. Ayrı ayrı ellerin kendi egosuna sarılan fincan tutuşlarında ayrılık uyur sere serpe uzanarak.Yine de falların yorumu zamana bırakılır. Suskunluklar, beklemeler, sıtmalar, nöbetler acıtır aşkın içini çoğalarak.Ve her iki tarafça yönsüz bir sevdaya belki yön çizilir ayrı ayrı yollardan adımlarca mil alınarak. Ey sevgili! Sen ve ben doldurabilir miyiz dersin şimdi, geç de olsa bir biz’in içini? NURSEL TÜRKEMİŞ

LABİRENT


26.04.2005 / 15:11
Selam Nursel Hanım. Sıkı bir okuyucunuz olarak sizi uzun süredir takip etmek ve bu sitede de rastlaşmak inanın bana keyif verdi. Kimi insan onlarca yıl bekler yazabilmek için, kimi oturup bir çırpıda ömrünü yiyerek yazar yazılarını. Ama, yaşanmışlıklardan dem vurarak, yaşadıklarını nakşederek yazabilmek büyük bir erdem'lik gerektirir. Bilge düşünüşle ve gelgitli duruşlarla hassas gerçeklere parmak basabilmek zordur. Siz bunu iyi başarıyorsunuz. Bir Biz'in içindeki; "Ayrı ayrı ellerin kendi egosuna sarılan fincan tutuşlarında ayrılık uyur sere serpe uzanarak.Yine de falların yorumu zamana bırakılır. Suskunluklar, beklemeler, sıtmalar, nöbetler acıtır aşkın içini çoğalarak.Ve her iki tarafça yönsüz bir sevdaya belki yön çizilir ayrı ayrı yollardan adımlarca mil alınarak." anlatımınız inanılmaz. Sizi kutluyorum, başarılarınızın daim olmasını diliyorum. LABİRENT...{s:029}
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • mhrmkaya
  • VEJETARYEN1978
  • Serdar150
  • yunuskivanc
  • Adıyaman

Bağlı Üyeler

  • aliucaralp15:34
  • bilalozturk15:10
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir