Rum evinin otantik yapısı,
Gün doğmadan, açılan tahta kapısı,
Evin içine dolan kar taneleri,
Şenlendirir kış günü haneleri.
Buz gibi karlı, soğuk havada,
Taş duvar dolapta, dibi kara, bakır tavada,
Hafif ateşte, ısıtılan yemeğin tıkırtısı;
Ufak pencereden gözü doyuran kar pırıltısı,
Bugüne kaldı anılarda, onların kırıntısı.
Yer sofrasında, derin tastaki ayran,
Her kes bakardı ona, hayran hayran.
Bakır sahanda mis gibi kuymak,
Ortadaki çukurda, bir kaşık kaymak.
Karadeniz halkının başyemeği lahana,
Yanında bir de yok mu tatlı, ekşi tarhana;
O kadar yetiyordu, başka bir şey istemez,
Doyurur mu acaba? Yeme de yat yanına.
Hep söylenir, sofranın bereketi;
Yemekten önce ve sonra el yıkamalı,
Ekmek kırıntıları da toplanmalı.
Ninemle dedem, değillerdi bigane,
Bırakmazlardı sofrada en ufak tane.
Tahta kaşıkla yenirdi, aynı tas ve sahandan.
Tasarruf etmek gerekiyordu,
Akıp giden zamandan.
Çala kaşık, sofradan tez kalkmalı.
Yemlemeye de zaman ayırmalı.
Ahırdaki 3-5 sığır, ağıldaki birçok koyun,
Onlar da yemlenmeli; günde iki öğün.
Kazandaki sıcak yal ile sığırlar,
Merekteki kuru otla koyunlar.
Yılmaz Küçük
18 Şubat 2013 Düzenleme: 02.12.2013 / 21:46