tuttuğum şu çay bardağı
ismini bilmediğim çalan şu şarkı
cismini ilk gördüğüm yüzler
oturduğum tahta masa
cebimde son sigara param
yüzümü okşayan rüzgar
ve sessiz kaldırımlar
ve şehir
yanıp sönen ışıklar
ve şu uzayıp giden gök
hepsi
hepsi seni tamamlıyor eksik olduğun bende
ömrümün demisin
şarkının en ağlak tınısı
hiç tanımadığım yüzlerde
gülümsemeni görme umudu
efkarım ciğerlerime hasretini sardığım
kokunu getiren rüzgar
nefesim gibi içime çektiğim
onca sustuklarım
tüm kırgınlıklarım
içimde biriken
ve en derinden sızlayan yaran
ölüme bilenen canım
insan olmanın apansız sancısı
anlatamadığım ne varsa gırtlağıma dolan
an gelir
süzülür usulca yanağımdan
her şey sana çıkıyor körpeleşip
çatmışız acılarımızı günün perçemine
belalı bir türkü tutturup
şimdiler de sevmek başka bir şey
bir yanı düşman gözü
bir yanı insan pazarı kıtlıkta peynir ekmek
sevmek başka bir şey benim bildiğim
dalgın dağlar gibi
başı her dem dumanlı
uzaktan uzağa belli belirsiz bir çoban ateşi
sesleşen yeni doğan kuzunun
anasını koklaya koklaya bulması sevmek dediğin
bir kayanın üstünde büyüyen kekiğin kavlince
vaktini bilen tomurcuğun patlaması
ve bir yaprağın kendini toprağa bırakması
sevmek dediğin
sessizce yürekten yüreğe bir köprü
gözlerle perçini vurulmuş
sevmek dediğin
dağ havasında
henüz kirlenmemiş
kirlenmemiş eller gibi
taş duvarların betonların bilinmediği daha
iliklerine kadar işleyen yağmurda
titreye titreye özümsemek toprak kokusunu
sevmek dediğin
tülbent'in altında bebek yüzü
kırıp gitmişsin
kırdığın gönlü hangi rahlede ki ayet onarır
avucunda ki hangi duanın tövbesin de bağışlanırsın
hangi secde örter günahını
hangi gün taşıyabilirsin bu vebali
hangi mübarek gün affeder seni
hangi su temizler hangi ateş yakar
varsay ki toprak oldun
bitti mi?
bir tek kırdığın kalbin
rızasında en büyük günahından kurtulabilirsin.
tut ellerimi...
Şahin Sevim