canın daha fazla yanıyor değil mi
sanki acıya doğuyor güneş
ve gecenin karanlığı vururken bıçak gibi yalnızlığına
damarların da dolaşan kan ateşe dönüyor
canın daha fazla yanıyor değil mi
en sevdiğinin yanında olmayışı
ve özlenmediğini sessizce bir köşeden bilmek
bir dağ havasında esiyor ayrılığın rüzgarı
alıp gitmiş tüm sevişlerimizi savurup
öksüz kalmış tüm bakışlar
vedalar başına buyruk
cam kesiğine dönmüş içim
ay düşünce hasretinin ağrısına sızıp
gözyaşına doyar toprak
büyüyen duvarlarda yankılanır her çığlık
hasretin en sert dokunuşudur akşamüzerleri
ve yaşamın en solgun yüzü
hiç gelmeyenler ne çok gelirler
kanatlanmış yalnızlığın ateşiyle
gece yakar yalnız insanları
kaç dirhem zamane yürekler
kanarken gölgem
aklımdan geçen aynı şey
sevmek dediğin acı çekmek değil mi?
hasreti dudağım da sevgili söylesene
uzaktan uzak mı aramızda ki uçurum
nedir bu avuçlarımızda ki mesafeler
gittiğin gündü sanki daha dündü
saymadım zamanı zamandan
o saksıda ki boynu bükük çiçek çoktan soldu
bulmak için kaybetmeli miydi önce?
bir daha ölmemek için ölünür mü?
bir gönüle gönül vermek sırrı sır
akıl dediğin iğne ucu
yazılmamış söz oldu sevmelerim dudaklarımın ucunda
bıçak oldum yumruk tüfek kavga
sancılı günlerle sardım sen yaralarımı
ben gittiğin gün öldüm bir tek
Şahin Sevim