Şiir Defteri

GİR HÜCREMDEN İÇERİ İLİKLERİME KADAR TANI BENİ!

Yazan: Nursel_Turkemis
05.05.2006 / 16:52
1654 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Evet sevgili… Alnımda bir yazgı boşluğu gibisin. Ve kaderimde bir ömürlük yazılı değilsin. Ayrılıklardan sarılışlar, açlıklardan tokluklar, acılardan mutluluklar yarattık. Çok sevda gördük, çok aşka tanık olduk ve çıkardığımız anlamlardan en anlamlısını biz yaşadık, çağlayanların en dolusunu kendimizde bulduk. Umman olduk devasa nehirlere kapılıp ve umutla, aşkla sağ kalıp kavuştuk. Yağmur olduk başımızdaki ağrılarla baş başa ağlayınca ve susunca yıldız kayımlarında gönlümüzde yeniden aydınlandık. Geçmiş insan kıyımlarında takılıp, yüz yüze saygı ile mateme durduk. Olanca insan cahilliklerinde küçüldükçe küçüldük, fikirlerce yitirilenlerin üzüntüsünde insanca dağılarak büyüdük. Sorularla aşkın gönlünü didikleyerek ve eşittirlerde bilgeleşerek yürüdük. Yargılarla, olasılıklarla kapışarak sevdayı bu günlere sürüdük. İçimizdeki nasırları törpüledik, dışımızdakileri insanlara bilhassa gösterdik. Yani tüm şovumuz “insan şekille insan olmuyor” demelik. Çok emek vererek yetiştirdik içimizdeki gelgitlerle yaprağı dökülmeye yüz tutmuş fesleğenleri. Birbirimize varmak için tutkularımızla ürküttük, önümüze çıkan çıkmaz yolların kementlerini. Aklımızda atılmış adımlarımızla değiştirdik şehirlerin dönülmez yörüngesini. Mancınıklarımız kırıldı aşkın gardı ile, birbirimize çok vefalı U dönüşleri yaptık. Eros olduk, Helen olduk korkusuzca sevdaya oklar sapladık, sahipsiz bir suç gibi sonrasında kaçtık. Yaradılışa anlamca dev gelen, hayata acemice greve giren ve kendi içinde hiçbir şeyi teğet geçemeyen duruşu kınında huşu, düşünüşü tahılında buğu, aynası uzakta, çok uzakta dünyayı gösteren uydu, ölüm uykusunu uyanıklığında dizelere işleyen isimsiz ve ölümsüz şairlerdik. Yaralı argümanlar olup susarak dilde yalanladık, yazıda konuşarak doğruladık okunmuş ve çaresiz algılanmış izahımızı. İlle de kırık bir taraf değilmi ki; senden bana, benden sana kalacak olan. Hafızalarımızı zorlayan, fikrimizi kurcaladıkça kalbimizi acıtacak olan bir koyu anı, bir deli buhran değil mi ki? ... Olsun varsın bülbülde sevda, gülde diken, serçenin sesine kalbiyle yüklenmiş aşk tılsımlı hançeresiyle ötüş, gülün kokusuyla görünmez dikenli hançeriyle göğsünü kesen ölümlü bir dövüş. Bilirdik ki; sen beni, ben seni daha çok sevmek içindi hepsi. Bütün yaşanmış ne varsa duygularımızın doğurganlığında, yeniden çoğalmak içindi sevdaya ve aşka. Ben “Seni çok özledim” dediğimde, sen benim her şeyi yaparken, yaşarken ille de sana ihtiyaç duyduğumu bilirdin. Sen “Seni seviyorum” dediğinde, ben senin bensiz olamayacağını, bensiz duramayacağını bilirdim. Dört duvar arasında, karanlık kalabalıklarda yalnızlığımızı alıp koynumuza hüzzamlarımızı eşeledik. Öyle ya “biz kimdik? , ne idik? ”, meraklılığıyla varoluşumuza bir mana daha eklemeliydik. Başkalık misyonu sırtımızda tüm saflığıyla ve tüm çıplaklığıyla. Önce sana uğruyor baskıya girmemiş sözcüklerim, önce kalbinden geçiyor tüm hissettiklerim. Altıncı hissimsin sen benim, önüne geçemediğim sezgilerimsin. Senin için fikirler yürüttüğüm, tahminler büyüttüğüm bir yer var içimde koskocaman, büsbütün. Ben sana teşekkür ederim, sen dilimde şükrümsün benim. Sen gözyaşımda sevincim, mutluluğumda eksikliğimsin. Gün batımlarında denizden çıkan ayın ıslaklığını, kızıllığını ve göğe doğru tırmanışımın çıplaklığını yüzünde seyrettiğimsin. Senin gözünden bakmak dünyaya, senin göğsünden salınmak hayata ve sonsuz bir asaletle yaşamak senin kelimelerin arasında… ne güzeldir bilir misin? Bilemezsin, çünkü; benden çok, sen benim güzelimsin. Göğün ve yerin yedi katmanında ruhumun gezindiğini bildiğin için “Sen bu dünyaya ait değilsin” derdin. Tüm tanımlamalarının bana yetmediğini, beni tarif edemediğini de bilirdin. Ah sevgilim… başkalar hep başkadır ve dokunduğu insanlara hep başka şeyler anlatır, başka şeyler kazandırır. Ve hep başka ve hep unutulmaz şeyler bırakır. Ben hala benden anladıklarını anlatamadığın, benimle yaşadıklarını yazamadığın yerdeyim, olsun varsın. Soyut ve somut arası tüm gördüklerimizin gölgesi değil midir, ruh yolculuklarının beyaz kağıtlı zeminlerinde siluetimizle döktüklerimiz? Kömür gözlerin şu yaban gönlümün kalemi, terin tenimin mürekkebi, göğüs kafesinde ikimizde esir değil mi? Gir hücremden içeri, iliklerime kadar tanı beni, kanıma kadar gir beni bende bul, benden içeri. Onar aşkınla onulmaz hayatımın hatalarıyla zedelenmiş tüm gravürlerini. Duygu duyguyu bilmeden, ter teri çözmeden, kalp kalbi sevmeden yüzün körü, ayak üstü, yalan süslü sevişilir mi hiç? İki sevgili birbirine çok şey öğretmeli. Koyun koyundan, insan insandan ne öğrenir, ayırt etmeli. Sürüyle bir değil, bir başına yürümeli, önder olmalı, dik durmalı. Sevda dedin mi; toplumla bir değil, iki kişi aşkıyla, iki kişilik dokunulmazlığıyla dünyaya meydan okumalı. Kolayını herkes ve çabuk bulur, kolay olmamalı. İnsan sevdikçe zorlanmalı, zorlandıkça sevmeli sevdiğini. Alnımızda tuzlu zerreciklerini taşıdık, bileklerimizde dolaşkan ağrısını çektik biz bu aşkın. Yorgun düştüğümüz saatlerde birbirimizin kalbine serdik uykularımızın çarşaflarını ve uzandık yan yana ve de sevişgenliğini sevdik dinginliğin uluorta. Alaturka sesimde ve yüreğimde çok demler, çok şenlikler gördün. Geleceği aklımın ütopyalı gerçeği ile şekillendirdin. Sevgilim sen bende daha, bir lahza lügatlık bakışıma, bir lütufluk gelemedin. Hep bir çingene gibi ağzımda hayata küfürüm bol, sabrım içimde hep kalbim üç oda bir hol, önümde bir sonsuz uçsuz bucaksız Allaha uzanan inançtan ruhani bir yol. Benimki hep böyle esrik bir ahu zar, hep böyle sırtımda tımarım yarım bir tımar. Yıkandım da arınamadım, suyumda bulanmış umar. Yürüdüm de gidemedim ibadetimde dergahım tarumar. Yaşadım da ölemedim, aşktan gayrı bu alemde benim ne anlamım var. Gözün döngüsünde kördüğümüm, harelerde ben çileyim. İpekle işledim yüzümü, ruhumla işçi, emeğimle kırılgan bir böceğim. Kısa bir ömür biçtim bedenime, asırlık manalar dayadım duvardan duvara, tavandan zemine, kütüphanelere. Sararmış dizelere ufaladım kendimi, ölen bir şeyin özünden insanın toprağı yeşillensin diye. Bozulmasın diye büyüsü… efsunlu nefesimi üfledim, masalsı sevdaların ömrüne. Her şeyim ben; kelebeğin kanadında kısa bir zamanda gökkuşağı rengimi görene. Işığımla pervaneyim kalpte sermaye diye duyguları bir bir biriktirene. Geldi geçti ömür kısmen insanda aşk ile, gönlün demi döndü öte diyara semah ile, muhabbet ile gel sevdama…ey gönlümün eşi, dile gönlümden ne dilersen, dökülsün ayaklarına. Ne çok sevdik birbirimizi, ah sevgili…ne çok sevdik. Elbette aşkın yaşı yok. Fakat; insan o çömez, o yeni yetme zamanlarında ne aklında ne de yüreğinde bazı şeyleri oturtamıyor. İşte o zamanlarda sevdada eksik birkaç taş, aşkta eksik birkaç tahta oluyor. Oysa ki domino taşları gibi dokunulduğu yerde akıp gitmeli sevda, olanca saflığı, olanca akarlılığı ve olanca yoğunluğu ile. Kişiliğin oturmadığı zamanlarda insan sevdaya sahip çıkmayı, aşkı taşımayı, sorumluluklarını himayesi altına almayı bilemiyor. Ve çoğu zaman da kanı deli olduğu için ikinci bir alternatifi saklı tutuyor cebinde. Oysaki hiçbir aşk değiştirilemiyor bir yenisi, bir diğeri ile. Bunu da insan çok zaman sonra; o aşkı kaybettiğinde, her şey için artık çok geç kalındığında fark ediyor. Yani zamanın her şeyi ve kendini eksiltmeye başladığına tanıklık ettiğinde, akrep ve yelkovanın artık birbirlerini kovalamaktan yorulduğunu kendi yorgunluğunda gördüğünde, bedeninin ve ruhunun hep geriye sayıma döndüğünü hissettiğinde, yalnızca çoğalan aşk ve sevda kayıplarının anısıyla yaşamına devam ettiğini öğrendiğinde, aklını başına devşiriyor. Yani insan olgunlaştığını anladığında, gecikerek her şeyin ismini koyma becerisini becerebiliyor. Seninle ben bir erkeğin gerçek aşkı kırkından sonra, bir kadının otuzundan sonra bulduğunu öğrendim ve içimde bir yerlerde “evet bu ömrümün aşkıdır” dediğini duydum. Ve yalnızca bir tek sen aklımda, yüreğimde, yanımda ve yorumsuz rüyalarımdasın. Önümüzde çok engeller olmasına rağmen, en çokta ayrılığın bizi zorlamasına rağmen, biliyorum ki; sen hep benim kalbimdesin. Biliyorum ki ben de hep senin kalbindeyim ve biliyorum ki sırf bunun için seninle gelecekte herhangi bir şey için geç kalmış değilim. Ey sevda, ey aşk ve ey farkındalık! Neden her defasında, çok sonra kendini hatırlatırsın bize? Bilmemiz gereken her şeyin kıymetini bilmediğimiz için mi bu kendini sorgulamalık zamanlar vurgun oldu bize? Ve bu iç soruşturmalar bundan dolayı mı koyulukları, ölümleri taşıdı ömür deryamızda denizlerimize? Mabetler dehlizlerimizde yıkılıyor aslında, insanda saflık ve iyi niyet kirleniyor. Bunun için; yalan bu dünyevi depremler, bunun için bu kendine kör tsunamiler yalan! İnsan insanda ölmüş duyguların ve sevdaların cesetleri altında kalıyor. Ne beton ağırlığı üstümüzdeki, ne kan akıntısı gözün görüşündeki, ne taş acıntısı ne de kaya kesiği etimizdeki. Çok şeyleri yitirdik, çok şeyleri har vurup harman savurduk. Şimdi tüm bu olanlardan sonra, yalnızca “orada kimse var mı? Orada kimse var mı? ” içimizdeki sesin bize seslenişi. Saflığı ve aşkı su gibi boşa harcamamalı. Olabildiğince tasarruflu ve yerinde ve zamanında kullanmalı. İçine bir şeyler eklemeli, içindeki bir şeyleri bölüşmeli. Olmaz mı ki sevdanın da eksiği, elbetteki olur. Öyleyse; eksiğini doldurmalı sevdanın, açığını kapatmalı. O sütlü kahve gözlerde ateşlenen sevdaya, o nara bir maviye bakıyor gibi balıklama bakarak dalmalı. İnsan sevdiğini ıssız bir adada yaşama dair; yalnız o varmışçasına, yalnız onu bulmuşçasına kucaklamalı. Tüm kavgalarını kendi ile değil, onunla yapmalı, hiçbir şeyi sinsice saklamamalı. İnsan sevdiğine olabildiğince açık, olabildiğince dürüst, olabildiğince yalın olmalı ve her kavga gemisini yolculuğun sonunda küçücük bir tebessümle, küçücük bir dokunuşla barışın limanına bağlamalı. İnsan sevdi mi sevdiğini… Bu dünyada ondan başkası yokmuş gibi, yalnız onunla varmış gibi, yalnız onunla yaşıyormuş gibi ve onu onsuz yaşayamazmış gibi yaşamalı. Nursel Türkemiş
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • mhrmkaya
  • VEJETARYEN1978
  • Serdar150
  • yunuskivanc
  • Adıyaman
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir