İnsan bazen kuşlar gibi özgür olmak ister. Gökyüzünü omuzlarında taşıyormuşçasına, dilediği yere kanat çırpmak. Ulaşılması zor olanın cazibesine kapılmak, gidilmesi imkansız denilen yerlere inatla yönelmek ister. Çünkü insanın içinde hep bir öte vardır, adı konmamış bir özlem, haritada yeri olmayan bir durak.
Kimi zaman bir yüzdür o özlem. Kalabalıklar içinde kaybolmuş, ama kalpte hep yerini koruyan bir yüz. Bir el vardır mesela, tutulduğunda dünyayı susturan, zamanı durduran. O el, yaralara merhem olur, insanın kendiyle bile konuşamadığı anlarda sessizce iyileştirir. Bir bakış yeter bazen, kelimelerin yetişemediği yerde, bütün cümleleri tek başına kurar.
İnsan her şeye sahipken bile hasret çekebilir. Çünkü hasret, mesafeyle değil, eksiklikle ölçülür. Yanı başında olmayan değil, kalbinde tamamlanmayan şey özlenir. Vuslat denilen şey de her zaman kavuşmak değildir,bazen aynı duyguda buluşmak, bazen aynı suskunlukta anlaşabilmektir.
Belki de bu yüzden kanat çırpmak ister insan. Kaçmak için değil, tamamlanmak için. Kendi yarım kalan taraflarına ulaşmak, özlediği o yüzü, o eli, o bakışı bulmak için. Ve bilir ki her uçuş bir vuslata varmaz. Ama yine de dener. Çünkü insanı insan yapan şey, ulaşamayacağını bilse bile özlemeye devam etmesidir.