I
Medhüsena etmeye uğraşsam tüm gücümle,
Kuramam ki yine de, ona layık tek cümle.
Gözlerin gördüğünü, getirmek için dile,
Kifayetsiz kalmakta, en geniş lügat bile,
Gündüz güneş, gece ay, pırıltılı bir ışık,
Yansıyan cemaline, dalgalar bile âşık.
Yıldızlar ona meftun, sarmışlar çevresini,
Çabalıyor bulutlar, örtmeye çehresini.
Yayılan huzmeleri, aydınlatır dünyayı,
Buldurur gönüllere, yitirdiği hülyayı.
II
Esen saba yelleri, saçlarını savurur,
Kumral sarı tellere, buseleri kondurur.
Özlenen muştu gibi, muzipçe, güle güle,
Taşırlar kokusunu, bağrı yanık bülbüle.
Açılır tüm çiçekler, gonca güller uyanır,
Gamzeli yanakları, al renklere boyanır.
Oynaşırken yapraklar, işve ile naz ile
Şenlendirir gülşeni, derinden bir haz ile.
Yükselen nağmelere eşlik eder saz sesi,
Gam yükünden azade, neşe dolu bestesi.
III
Hülyalı bakışların, efsunkâr ışıltısı,
Titretir gönülleri, emsalsiz parıltısı.
Karanlıklar içinde ışık saçan bir maytap,
Yayılan huzmeleri sanki gecede mehtap.
Güneşi kıskandıran, kahverengi gözleri,
Meftun eyler kendine, bakıp da görenleri.
Bazen bir hüzün çöker, içten içe üzülür,
İnci gibi damlalar, yanağına süzülür.
Bazense çölde serap, ya da dipsiz bir kuyu,
Susamış dudaklara sunmaz bir damla suyu.
IV
Tahta kurulmuş sultan, başında sihirli taç,
Etrafında duranlar, iltifatına muhtaç.
Sanki arşın merkezi, varlıklar onla kaim,
Pervane gibi döner, bendeleri her daim.
Bir kez nazar eylerse, gönüller abat olur,
Mazhar olamayanın, günleri berbat olur.
Çekimine kapılan, yanar da o nar ile
Teselli arar durur, gönlü ah-u zar ile.
Görür ama aldırmaz, almaz asla kaale,
Ne de olsa sultandır, alışıktır bu hale,