Şiir Defteri

Mensur Şiir

Yazan: oyhanhasan
24.09.2005 / 13:34
1997 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
MECNUN GİBİ Kalbimin en derin köşesine yerleşen aşkınla yanmamak elde mi? Söyle sevgilim... Liliyâr’ım, söyle! Evet, seni bütün kalbimle sevdim. Ve, ve tüm varlığımla da sana bağlandım. Seni sevmemek elde mi? Soruyorum sana. Sevmek... Güzel şeydir. Ama sevilmemek? Gel, onu da bana sor. Sor ki anlatayım Liliyâr’ım. “Yaşadılar ve güldüler, oynadılar, Boyasız kaldığı halde zarlar...” Alevlendi... Lav lav püskürmeye başladı yine aşkım. Seviyorum seni ama sensiz ve karanlık bir gecede, bunları anmak neye yarar ki? Gece diyorum... Gece diyorum da aklıma geliyor ayrılığımız. Ah, ah! Olmasaydı geceler ve ayrılıklar. Sevseydim seni doyasıya. Olmuyor ki, yaratılışımızın yasaları, gelenek ve göreneklerimiz var. Buna uymak zorundasın. Anlamıyorum bir türlü; yazdığım mektuplara karşılık vermiyor, yalnızca bir tebessümle bakıyorsun bana... Seviyorum der gibilerinden. Karanlıkta bir ses; - “Ölmelisin, ölmelisin!” diyor. Nasıl ölürsün? Yaşamak güzel, yaşamak tatlı. Kafamda sorular dolaşıyor: “Seviyor mu? Sevmiyor mu?” diye. Hayâller kuruyorum. Bir küçük evimiz, etrafında dolaşan çocuklarımız... Uyuya kalıyorum. Dudaklarımda sayıklamalar; - “Seviyor mu? Sevmiyor mu?” diye. Hayat... Hayat mı? Sorma onu, bana sen. Sevip sevmediğimi ben de bilmiyorum. Ama yürüdüğüm kaldırımlar boyunca etrafıma bakıyorum. Herkes yaşamak, bir şeyler yapmak ve öğrenmek için durmadan, bıkmadan koşuşuyor. Takılıyorum onlara. - “Hadi be!..” diyorum. “Seni sevmedi diye, hayata küsmük mi olur?” Bir sigara yakıyorum. Sigaram çabucak sönüyor. “İşte...” diyorum, “Ne hükmü var hayatın?” Yine kızıyorum yaşamaya... Küfrediyorum. Küfrediyorum, insan oluşuma. Senin beni sevip sevmediğini anlayamadığıma. Ve en son küfrediyorum sana ve yaşamaya da... Güzel ve berrak bir ağustos sabahı... Ona gidiyorum, Liliyâr’ıma. Liliyâr’ıma gidiyorum. Uzakta, kentler arasında sürecek yolculuğum. Otobüsler harıl harıl, insan dolu. Herkesin bir yolcusu var. Buna inanıyorum. Gözlerim dalgın ve buğulu. Hayâl üsütene hayâller kuruyorum ardı sıra. Hayâller ... Benim ekmeğim, suyum onlar. Onlarsız ben, bensiz de onlar olamaz. Ani ve kesin karar vermiş olmama kızıyorum. Olur olmaz yerde, hep böyleyim. Arkamda iki neşeli hanımcık... Yanakları al al. Yüzlerindeki gülücüklerden belli, sevgililerine gittikleri. Yanakları al al. Beni gösterip, yanındakine söylüyor: - “Yaşama küskün... Ama neden?” Anlamazsın be kızım, geç. Ne bileyim, küskünüm işte. - “Deli!” diyor bana. Evet, deliyim. Bunu da bilmeyecek değilim ya! Liliyâr’ım, senin aşkın “deli” dedirtti bana. Deli... Dört sesli bir kelime fakat anlamı, derin.Ne iyi... Deli olsaydım şimdi keşke. Bakırköy’de olurdum, senden habersiz. Akıllı geçinen delilerle değil, deli olan akıllılarda arardım kendimi. Bir yıldız yanıp sönüyordu bu gece pırıl pırıl. Evdeydim. İçimde sıkıntılarım şahlanmış. Dünyanın en yalnız insanı, sanki benim. Dışarı attım kendimi. Bir küçük taşa oturdum. Bir yıldız yanıp söndü bütün gece, başımın üstünde. Acabaların akınına kapıldım. Yıldız ışıdıkça, yarın neler yapacağımı hatırladım: Sana gelecektim Liliyâr’ım, sana. Ne yüzle? Geç!.. Dargın değil miyiz? Ayrılmalar benim işim değil. Olmuyor. Sensiz olmuyor. Gitmeliyim Liliyâr’ıma. Sonraki gazetelerde şöyle bir haber yazmasın diye: “Bakırköy’de bir...” Yollardayım Liliyâr’ım. Kent üstüne kentleri aşıyorum. Sana geliyorum Liliyâr’ım, sana. Dargınız. Bunu da biliyorum. Fakat sevenler affedermiş... Sen de affettin beni değil mi? Ne yapayım? Elimden gelmiyor. Daha doğrusu yapamadım. Neyi? Ayrılığı çekemedim. Şimdi sendeyim. Kentinizdeyim, Liliyâr’ım. Evinizin önü, oh!.. Kalbim nerede? Atmıyor. Kalbim nerede? Vuruşları duyulmuyor. Biliyorum onu, sen çaldın. Senden almaya geldim, Liliyâr’ım. Gözlerinle anlat bana, lütfen... Kalbim sen de mi? -”Ay!” dedin beni görünce. Niye? Bu telaşın ve heyecanın niye? Yalnız, kalbimi istiyorum senden. O kadar. - “Yok!” diyorsun. Olmaz olur mu? - Kalpsiz yaşayacak değilim ya? Kendi kalbini ver öyleyse. Olmaz mı? Ayrılıkların en amansızını yaşıyorum şimdi, sensiz... Yoo, bir daha aldatılmak istemem. Bana ver o halkayı, kırayım. Halkadan kurtulduk Liliyâr’ım. Sevmiyormuşsun beni, öyle değil mi? İşte ispatı, bu! - Kalbinin yarısını sen vermedin mi bana? Oradaki ışıldayan ışığı, sen koymadın mı oraya? Doğru söyle, sen koymadın mı? Kalbimi dolduran bu ışıkta, sen yok musun nokta nokta? Seviyorsun beni, Liliyâr’ım. Bunu biliyorum. Peki, niye ağlıyorsun şimdi? Ağla Liliyâr’ım, ağla! İçin açılır. Yoksa bir kusur mu ettim yine? Neden dinmiyor göz yaşların? Anladım... Beni kaybetmekten korkuyorsun. Ama üzülme sen. Her gurbetin sonu, yeni bir gurbete düşmektir. Bunu biliyorsun sen, biliyorsun Liliyâr’ım. İstersen gel, beraber ağlayalım. Sarıl bana, dinmesin göz yaşlarıımz. Gün batsın, yeniden, bir daha batsın. Daha daha batsın. Özledim seni Liliyâr’ım... Belleğimde yer etmişsin, Nisan yağmurlarından kalan bir bulut artığı gibi. Dün görmüştüm seni... Bir kat daha sevinmiştim ve beraber ağlamıştık. Bugün hastalara şifa dağıtan bir doktorum. İlâcım su, iğnem küreğim. Hastalarımı sormadın ya... Onlar... Evet benim hastalarım; pamuklar. Onlar türlü dertlerin tuzağına kapılmış insancıklar değil. Hepsinde dert aynı: Suya kanmak ya da yanmak. Su vermedim mi, senin bana mektup yazmamana nasıl kızıyor, soluyor ve hemen yanına geliyorsam?.. Onlar da öyle. Sararıp soluyor ve ağanın gözüne batıyorlar hemen. Ayrılmalardan hoşlanıyor muyum? Bu, senin kuruntun Liliyâr’ım, senin kuruntun. Nasıl böyle düşünebiliyorsun? Kalpsiz mi sandın beni, kalpsiz!.. Ayrılığın kara bir perdeden farksız olduğunu bilmiyor muyum sanıyorsun? Ah, o ayrılık... İnsanları birbirinden ayıran şey. Bu huyundan ötürü, küfrederim ona ben. Ama onun kulak astığı da yok. Veya o da öç alma sevdasında. Gelip gelip bizi buluyor değil mi Liliyâr’ım? Ayrılığın acısını çeken bilir Liliyâr’ım. Şimdi ne yapıyorum biliyor musun? Ağustos gecesinin zifiri karanlığında yıldızları toplayıp, bir ipe diziyorum. Tuhaf değil mi? Tesbih yapmak için sabah kadar birer birer topladığım yıldızlar, güneşle birlikte kayboluyorlar. Ay daha yeni doğuyor. Hilâl... Sapsarı, mum gibi. Işığında okumak, acısını tatmak istiyorum ayrılığın ve türkülerinin. Söylemeyi unuttum... Sevgilim, Liliyâr’ım. Aya gitmek istiyorum. İzin verirsin değil mi? Kaderde birlik, dileklerimize ulaşacağımıza delil olmaz mı Liliyâr’ım? Biraz daha Liliyâr’ım, biraz daha sabret. Allah, hakiki sevenleri birbirine kavuşturur. Bizim duamız da kabul olacaktır. İşte şimdi Liliyâr’ım, kentimizdeki bir mabette ellerimi kaldırmış, Tanrı’ma dua ediyorum. Mabet, mis gibi. Duamın tesirinden olmalı, hafifliyorum. Biraz daha cesaretli görüyorum kendimi. Anlıyorsun beni, değil mi Liliyâr’ım? Tanrı, sevenlerle beraberdir. O, yücüler yücesi Tanrı ki, nerede anarsan, oradadır. Ve yine en çok bulunduğu yer Liliyâr’ım, sevenlerin kalbidir. Yüce Tanrı’m, çok şükür! Çok şükür! Hastalarımdan ne haber mi diyorsun? Sana verilecek haber yok ki. Doktorluktan vazgeçeceğim Liliyâr’ım. Onlar da artık, beni teselli etmiyorlar. Her zaman, yapayalnız olduğum anlarda, hep seni hatırlatıyorlar Liliyâr’ım, hep seni. Öten cırcırböceğinin sesinde bile sen varsın. Çiçeklerin en güzeli Liliyâr’ım, sen. Yalnızlıktan hoşlanmıyorum Liliyâr! Yok, sessiz değil etrafım, çok şükür. Cırcırböceklerimin sazı, hastalarımın avazı ve bir hayâl, kalp hırsızı. Ne mi yapacağım, şimdi? Bilmiyorum. Benimkisi, deli saçması. Önce ayın rengini değştirmeyi düşündüm; sarı, yeşil, mor, kırmızı. Sonra vazgeçtim bundan. Mıknatıs gücü elde etmeliydim. Çektikçe çekmeli, onu dünyaya, annesine kavuşturmalıydım. Öyle ya! En uzun ayrılıklara dayanan, o değil mi içimizde? Fakat bu da çare değil. Vazgeçtim. Gitmiyorum Liliyâr’ım. Oh!.. Sensizlik. Evet, sensizlik ölmek demekse, ben de ölüyüm Liliyâr’ım. Benim ömrümü, sen çaldın. Hırsız. Hırsız hırmalı. Kemiklerini kırmalı. Yol üstüne atmalı. Ve alnının tam ortasına; “kalp ve ömür hırsızı” diye yazmalı. Çocuk muyum? Çocuk olduğumu sen mi öğretiyorsun bana? Çocuğum. Daha yaşım on altı. Şöyle böyle ömrün dörtte biri, öyle değil mi? Yakında on yediye basıyorum. Çocuk diyemezsin artık bana. Sana emredeceğim o zaman. “Emrin başım üstüne!” diyeceksin. Yaş günümde çağıramam seni. Çünkü on yedi bahardır, yaş günüm kutlanmamış. Kusura bakma e mi, çiçeklerin en güzeli Liliyâr’ım? Hayata ve yaşamaya kızgınım ben. Her şeyin adına da “hayat” diyorlar Liliyâr’ım. Güya ayrılışımızın sebebi de “kaderimizmiş.” Öyle demişti bir arkadaşım. Yaşamak da öyle. Güzel ve nefis bir hayat sürmenin adı da yaşamak. Günbegün hayatı, kaldırım taşları üzerinde veya ucu, bütün dünyanın kirlerini taşıyan yorgan içinde geçirmenin adı da yaşamak... Şaşıyorum... Saçma sapan şey bunlar. Bence hayat ve yaşamak el ele vermiş, haraç kesiyorlar. Öyle ya! Baksana insanların kimi fakir, kimi oldukça zengin. Korkma Liliyâr’ım. Elbet hayâllerine ulaşacaksın bir gün. Beni daha çok sevecek ve anlayacaksın o zaman. Kaderlerimizin kesiştiğini bilmiyor musun? İşte sana, formüle dönmüş bir bilmece Liliyâr’ım. Çöz çözebilirsen... “Aşkım” eşittir beş. “Benim” de öyle... “Benim” eşittir beş. - “Kaderin önümüze çıkaracağı ayrılık yok mu?” diyorsun. Var... Şimdi de ayrı ayrı kentlerde yaşamıyor muyuz? Ayrı ayrı kentlerin insanı değil miyiz? Sevgili Liliyâr. Bana verdiğin kalbimin her noktasına perçinledim ismini hece hece; Li-li-yâr. Bu rüzgâr nereden çıktı? Ne rüzgârı? Çölde fırtına var Liliyâr’ım. Kum dağları üstüme üstüme geliyor. Aşkın beni, benden etti. Mecnun oldum. Böyle mi olacaktı? Bunu beklemezdim senden. Hani beni seviyordun, yalancı? En sonunda kolumu kanadımı da kırdın. Kalpsiz, zalım. Bunu bana yaparken, için sızlamadı mı? Üç vakit içinde bir gün, akşam güneşiyle birlikte, fırtınalar kopacak. İşte o zaman ben, ölmüş olacağım. İşte o zaman sen, beni ölmüş bil. Hani Liliyâr’ım, sen de biliyorsun ya?.. Çölde kalan sevgililer ve yolculardan, “su”suzun ateşini gidermek için, saç telleriyle su vermezler mi ona? Ama sen?.. Bunları yapamadın. Çöle düşürdün beni. Beni: - “Mecnun! Mecnun!” diye çağırıyorlar. “Mecnun! Mecnun!” diyor, öten kuşlar bile benim için... Sevgili Liliyâr’ım; susuzum, açım. Ama bunlar değil asıl düşüncem. Her batan güneşin kızıllığında sen, esen rüzgârların ötesinde de, hep sen varsın Liliyâr’ım. Çöl denizinin ucu bucağı yok. Gözüm alabildiğince çöl. Kervanlar geçiyor, ufacıkta olsa, hiçbir haber yok senden. Haber yok senden. Unuttun artık beni, değil mi Liliyâr’ım? Çölde yitirdiğin biri olduğundan da habersizsin değil mi? Madem ki böyle istedin, var git gönlünün dilediğine Liliyâr’ım! Var git! Ben eremedim ya muradıma, varsın başkaları ersin muradına. Çöl rüzgârı yakıcı. Bir de sensizlik. Evet, sensizlik ölmek demekse, ben de ölüyüm Liliyâr’ım. Çölde kuşun kurdun dilinden anlamaya başladım. Gülün aşkından yüreği yanmış, zavallı bir bülbül, düşüncelerimi okumuş olmalı; - “Üzülme!” dedi bana. “Zamanla unutacaksın her şeyi. Kadın bir şeytendır. Kalbinin her hücresine, en ücra köşesine bile ismini perçinler, sonra da bir yılan oluverir. Senden uzaklaşır, kaçar. Acılar çektiğini anlıyorum, görüyorum. Üzülme! Onları elde etmek için tek yol, sevmemektir. Bir kızı seviyor musun, ama sevmek sözüne yapışık bütün acılarla, ıstıraplarla seviyor musun? Artık sen, onu elinden kaçırdın demektir.” Niye bunları, önceden hatırlatmadı bana garip bülbül? O da böyle bir şey ummuyordu senden. Kalpsiz! Kalbimde açtığın ayrılık yarasını, ne ile kapatacaksın? Sen, çöldeki yaarlı ceylan gibi de olamadın Liliyâr’ım! Bir avcı gelmiş uzaklardan. Vurmuş benim ceylanımı. Anlıyor musun? Avcı, boşuna kürek çekti. Kalbini aradı, bulamadı. Çünkü o yaralı ceylanın kalbi, erkeğinindi Liliyâr’ım! Ey uçuşan kuşlar! Esen şam rüzgârı. Gün bitiyor. Hâlâ sevgilimden bir haber yok mu? Sorularımın karşılığı, tek bir ses oluyordu. - “Yok!” Kızgın çöl güneşi, ayaklarımı yakıyor Liliyâr’ım! Seni son bir kere de olsa görmek istiyorum. Fakat yürüyemiyorum, bittim Liliyâr’ım! Beni sen bitirdin. Eriye eriye, yudum yudum içtim kendimi çöl güneşiyle. Kızıl-kıyamet yangınlardayım. Eriyorum, ölüyorum! - “Üç vakit mi desem?..” zamanları geçti. Haydi çık ortaya şimdi. - Uyandın mı hayatım? Kahvaltı hazır!..
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • mhrmkaya
  • VEJETARYEN1978
  • Serdar150
  • yunuskivanc
  • Adıyaman
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir