bir ölüm sırrı var,
bakışında.
her hayatın içinde,
her an
hayatın içinde
gibisin sen
ölüm gibi geliyor
sırrın
beklendiği günün ertesinde.
kendini ele vermeden
el vermeden bekleyenine.
çekip gidiyor sonra
soluk soluğa.
o şuh ruh seninle
kuru, ışıltısız, soğuksuz
sade bir ceset var
ortalık yerde.
durgun mu durgun
dinlenen sular
gibisin sen
dudaklarına bulaşıyor
gözlerinden akan sırrın.
tebessümün sarıyor,
sarmalıyor onu
şeffaf, narin, pembe tüllerle.
daha bir esrarlı oluyor
insanın gönlüne gönlüne
sokuluyor
gibisin sen
ahir zamanında
bakışının
bir su perdesi
geriliyor önüne
ve bir alacalık
beliriyor dudaklarında
günden geceye karışır gibi
bir esrarlı uykudan
hasretlere uyanır gibi.
taşıveriyor dudak çizginden
sol yanağın gamzesine
yabancı bir sevdaya sızar gibi.
zencefil kokusunda baygınlık
zifiri gecede
aşka dalgınlık,
baldıranda ölüme hayranlık
gibisin sen