İlk taşınızı ne zaman yediniz?Taş ne büyüklükteydi?Temiz miydi?Yıkayarak mı yediniz yok-
sa doğal haliyle,tozla toprakla karışık mı tercih ettiniz?Yutarken güçlük çektiniz mi?Boğazınıza
takıldı mı?Yerken “Allah’ım sen olmayan kullarına da ver ya Rabbim!” diyerek niyaz ettiniz mi?Olayın bir süre sonrasında biyolojik veya ruhsal bir sıkıntı çektiniz mi?
Bu soruları saçma ve laubali bulup,sorana yazının sonunda pişmanlık duyabileceğiniz dilekler göndermeden önce lütfen sabır çeşmenizin kulağını kapalı konuma getirmeyiniz.
Bu hikaye,1960 lı yıllarda,Doğu Anadolu’nun pek te ücra denemeyecek bir köşesinde yaşan- mış gerçek bir hikayedir.Hani yukarıdaki soruları kaba bulup,edebiyat gibi kökü “edep”ten ge-
len,okur için;yaşantılara yaşamadan deneyim katma,keyif alma,ufkunu genişletme gibi dünya
güzelliklerine vesile olan bence de kutsal bir uğraşın böyle ayağa düşürülmesinden rahatsızlık
duyabilecek,belki de sorulardan alınabilecek kişileri de düşünerek izninizle hikayenin kahra-
manı ben olayım.Zira,yukarıdaki sorulardan birçoğunun cevabını biliyorum.
Sivas’ın bir ilçesindeydik.Bir gün karım gelerek bizim çocuğun bakıcısının toprak yediğini,
kadınla konuştuğunu,kadının,bu isteğine mani olamadığını söylediğini heyecanla anlattı.Ardın-
dan O’nu sağlık ocağına götüreceğini,gerekirse de hastaneye sevk ettireceğini söyledi.
...... hanım Anadolu kadınının tüm güzel özelliklerini taşıyan,temiz,çalışkan,sorumlu,eli
öpülesi bir kadındı.O’nun hem kişisel özelliklerinden hem de bakıcılığından ziyadesiyle mem-
nunduk.O beldede işçilik çok ucuz olduğundan bedava denecek bir paraya çalışıyordu yanı-
mızda.Aslında biz diğer bakıcılara göre O’na biraz daha fazla ödüyorduk ama çevreden fiyat-
ları yükseltiyorsunuz tepkileri aldığımızdan gönlümüzden geçen rakamı da veremiyorduk.Onun
yerine giyecek,iaşe gibi yardımlarla gelirini, bize göre olması gereken yerlere taşımaya çalışı-
yorduk.
Teklife sıcak baktım.Hatta gerekirse Sivas’a tıp fakültesine götürmeyi önerdim.Ertesi gün
eşime sonuç alıp alamadıklarını sorduğumda hiç beklemediğim bir yanıtla karşılaştım.Bu du-
rum,bu bölgede sıkça rastlanan bir hastalık olup,beslenme yetersizliğinden kaynaklanan demir
eksikliğiymiş.Doktor,demir ilacı,takviye vitaminler v.s.yazmış.
Kanımın çekildiğini hissettim.Utancımdan ne hale geldim bilmiyorum.Üzüntüden içim içimi
yiyordu.O anki duygularımı,aklımdan geçen düşünceleri,kendim başta olmak üzere,bilmem ne-
relere ve kimlere ettiğim küfürleri pas geçeceğim;alımımı almıştım...
.
.
Bir yandan “Allah’ın toprağı bunlar,yiyin,sevaptır” diye bağırıyor,bir yandan da kerpiç du-
vardan tırnaklarıyla söktüğü parçaları ağzına atıyordu.14-15 yaşlarında esmer bir gençti.Etra-
fında O’nun gibi yere diz çökmüş,bir yandan şaşkın bakışlarla bu delikanlıyı seyrederken bir
yandan da ellerine aldıkları toprakları yiyip yememekte tereddütle birbirlerine bakıp gülen bir-
kaç çocuk vardı.Önce deli sanıp korktum.Olayı birkaç adım uzaktan izliyor,delikanlı “Allah’ın
toprağı bunlar!” deyip aşkla duvara saldırdıkça ben de galeyana geliyordum.Zarar gelmeye-
ceğine kanaat getirince guruba yaklaştım.Çocuk bir parça daha toprak alıp bu sefer bana dö-
nerek aynı nidalarla toprağı ağzına atıp çiğnemeye başladı.Hem de gözümün içine baka baka
billahi de toprağı yiyordu;çatır-çutur yiyor,üstelik te yutuyordu.Daha fazla dayanamadım.Ben de yemeliydim.Hem sevaba girecektim.Ayrıca çocuğun yiyişine bakılırsa çok ta lezzetli olma-
lıydı.Üstelik ben,ne toprağı,madem bunlar Allah’ındı taş bile yerdim be.Önce irice bir çakıl geçirdim elime.Yok bu biraz abartılı olacaktı,yutamayacaktım.Diğer çocuklar bu sefer bakışla-
rını bana çevirmiş,acaba gerçekten o da yiyecek mi gibisinden merakla izliyorlardı.Adamın
pençe darbelerinden yere dökülen saman,toprak,küçük çakıl karışımdan bir avuç avuçladım. Bismillah deyip ağzıma attım ki bir gözüm de çocuklarda.Baktım onlar da beni taklit etmekte;
yer misin yemez misin...
Birden ağzımdaki bütün tükürüğün kuruduğunu hissettim.Eveliyorum,geveliyorum,çiğne-
meye çalışıyorum,bir türlü yutamıyorum.Ağzıma ne attımsa dilime damağıma yapışmış vazi- yette.Boğazıma takılan bir taş parçası dışındakileri elimle temizlemeye çalışıyorum;boğulma-
mak için de kalanını yutuyorum.
Tam bir hayal kırıklığı içindeyim.Peki ama o delikanlı avuç avuç toprağı nasıl olmuştu da
fasulyeli pilav gibi midesine indirmişti?Sevabı O’nun olsundu ben gidiyordum.Bana şimdi aci-
len bir çeşme lazımdı.
Aynı kasabada bir ahbabımızın oğluyla o sokak senin öteki benim başıboş dolaşıyoruz.
Yedi kardeştiler,sekizinci yoldaymış.O,gelecek olanı saymazsak sondan ikinciydi,benimle yaşıt.
Sokaktan caddeye dönerken,köşedeki çöp bidonun biraz berisinde gördüğü bir şeye doğ-
ru adeta uçtu.Tüh dedim,para buldu herhalde,keşke önce ben görseydim.Merakla yanına yak-
laştım.Arkasını dönmüş saklamaya çalışıyor,bir şey yer gibi yapıyordu.İyice yaklaşınca ne göre-
yim:Elinde bir elma koçanı,bir yandan üzerindeki taşı toprağı üflüyor,bir yandan da kenarların-
da kalan etli yerleri kemiriyordu.İğrençti.Ben de elma yerdim ama hiçbir elmayı O’nun bulduğu
hale gelene kadar kemirmezdim.O kadar iştahla yiyordu ki;”dur lan!” dedim.”Hepsini bitirme, öbür kenarını da bana bırak”.İstemeye istemeye uzattığı iki kez yenmiş elmanın kalan kısmını kemirirken öyle keyif almıştım ki;içimden “Ağzının tadını biliyormuş” diye geçirdim.
.
.
Siz,ilk yerde bulunmuş elma koçanınızı ne zaman yediniz?Ne büyüklükteydi?Temiz miydi?
Yutarken güçlük çektiniz mi?
Bunları hatırladıkça,öğünümde balla kaymak ta olsa yutarken güçlük çekerim...
MSR,Temmuz 2004,....