Hayat önce
usulca çekip gider saçlarından
titremiş düşer gece, gündüz...
koluna taktığı yalnızlık
düşüp kırılır ansızın
o kadar hisli
o kadar yorgun başladı ki
durup durup dökülüyordu kirpikleri
zımpara hışırtısına benzemişti yağmur
iliklerini açıp
iliklerine kadar soyundu
anladık ki eylül bu
anladım ki petunyalar güz gülü
savurulup durdu telaşlı
bacaklarını bir limana bağlayıp
düş kasetleri sardı
yanmış gümüşler etrafında
soyut, somut ne varsa eritti
sakladığı çarpıntı kıpkırmızı tutuşmuş
pantolonu ruj yanığı fırlamıştı
O,
kanarsa boz florasanların altında
mor salkımlar düşer toprağa
demlendikçe soğuk
kıyı kentleri donar
ürperir iki çıplak el
ayışığı''nın koyusunda kalır izmir...