Yeşil bir yaprağım kuru bir dalda
Rüzgâr eser savrulurum
Yağmurda ıslanır, günle kururum
Kökümden gelir can suyum...
Ancak bir tırtılın içinden geçince çıkar kanatlarım,
Görünür olur bir nakış ruhumdan
Gelir kelebekler uçar başucunda,
Durur karşında, konar omzuna,
Belki de beni sorar sana
İçindeki sesi dinleme,
Tutma ellerinle,
Bırak uçsun göklere
Çünkü o bir sana âşıktır bir de yükseklere
Kelebeklerde kanatlarım,
Göz göz renk ve desenlerim
Nazarlar dolu üzerim
Ya içimdeki renklerden ve desenlerden ne haber
Uçurtmalar yaptığım ümitlerimden ne haber
Hani renkleri gökyüzümün,
Kani kuşlarımın kanatları,
Ve gök dolu gözleri
Neden şimdi nedensiz gidişleri,
Habersiz olduğu gibi gelişleri
Günde dört mevsim neden
Barış için silahlar!
Savaşa uçuyor barış güvercinleri!
Neden bahçeler bağlar!
Neden tuzak dolu şu dağlar!
Gülmeler yalan?
Zeytin dallarından değil uzatılan dallar!
Niçin ağlar hala anne ve babalar!
Uçurtmalarını uçuramaz mı?
Gökyüzü mü küçük yoksa yeryüzü mü dar?
Nerede bu limanlar?
Bir limana ulaşmaya daha kaç deniz var?
Sonsuz mu bu denizler?
Dümenler mi bozuk yoksa,
Kaptanın mı kılavuza ihtiyacı var?
Hangi kapıyı açsam
Hangi pencereden baksam
Yine sen çıkıyorsun karşıma
Doğuyorsun doğudan;
Acılarınla ve yeni doğumlarınla geliyorsun
Acıların yurdundan
Yoğurmuşsun dertlerini bin bir gece masallarından,
Yüzünden okunuyor,
Gözlerinden okunuyor,
Konuşurken sözlerinden
Susarken dalıp gitmenden okunuyor
Taşımak kolay mı?
Bir hamal yükü değil ki!
Karanlık bir gece değil ki!
Ya da sert bir kış
Ve ya asırlık bir ömür
Değil ki!
Yükün;
Kaderin,
Acılarla yoğrulan
Ve sadece bir damla gözyaşından okunan
Yine kaderin taşımak bu yükü!
Asır asır
Mevsim mevsim
Gece ve gündüz
Zümrüdü Ankanın kanatlarında
Saklı yükü
Kaf Dağının ardında saklı yükü
Kimi taşır;
Alnı açık,
Kalbi ak pak,
Bir derviş edasıyla taşır
Bir Mart ayında,
Bırakır Keş Dağında,
Kar tanelerine tutunarak
Uçar gider sonsuzluğa
Kimi;
Zehir içer,
Dost elinden şeker şerbet içmiş gibi
Sonsuzluğa yol alırken,
Sırlar bırakır gider
Ardından gelenlere
Kimi elif, bir dalda,
Boyunduruk boynunda,
Mushaf yerine yüreğini taşıyarak koynunda
Kalır bir dağın ardında,
Bahara kucak açarken çiçekler,
Mayıs ayında
Sana kalır yaşamak külfeti,
Bir masal gizemi içinde
Hayatını çevreleyen gerçeklerin farkına varamadan,
Özgür ve suskun
Hoş geldin;
Bilmediğim güzel kokularla bezenmiş
Otuz üçlük tespih tanelerim
Ya da doksan dokuzluk annemin çektiği
Veyahut da bin dokuz yüz doksan dokuzluk
Himmeti millet olanların çektiği
Hoş geldin;
Yüreğime kâğıt kalemim,
Bitmeyen elemim,
Ter ü taze ümitlerim
Sen de
Hoş geldin;
Gül kokularım
Ve bahara erme özlemim
Burhan Kale