sana söyleyecek öyle çok şey biriktirdim ki sevgilim
sen ki aslında
hayatımın bütün gizlerini bilirsin
istisnasız dolu taneleri yağdığında toprağıma
tozuma karıştığında yediveren gülleri
rüzgarın süpürdüğü kırıntı izlerini
içimde kalmışlıkları,
ölmüşlükleri
topyekün sevgileri
ve
ruhumun saklandığı yeri bilirsin sevgili
peki ya ben
makamı unutulduğu sanılan mânâ yurdunda
en bulutlu şarkılarda ağlak bir nakaratken
bestelenmeye gebeyken hıçkırıkların
aradaki mesafeyi kapatmak için zaptederek notaları
ruhunun gölgesini görmüşken hüzzamında tenimin
söylesene sevgilim
seni başka türlü nasıl bilirdim
kirpiklerim artık
elele tutuşmayı bırakmalı
aralanıvermeli ölü göz kapaklarım
şimdi her zamankinden
daha çok birlikte olmalıyız
aydınlatmalıyız zifir bir karanlığı
sevdanın elleri toplamalı cennet bahçelerinden geçerek
cehennem kenarında yanmadan çiçeklerimizi
yenisinden iki yaprak fazla eskisinden bir çekirdek eksik giydirmeliyiz
baştan ayağa baharı
bilirsin sevgilim
bilirsin dilimin tatlı şaşkınlığını
yarı aralanmış yüreğimden sızana kadar amber kokusu
israfilden ödünç alıp sür'unu
en güçlü haykırışımla sesime sürmeliyim adını
sonra şeffaflığına avuç açmalıyım
ay yüzünün
yüzün ki
en güzel yüz yüzüme dilendiğim
bir çocuk suretinin ak duruluğu
ebruli balıklar oynaşır gün doğdu sanıp
gözlerin simli gümüş kavkının karanlık sulara vuruşu
sesime sürdüm adını
biliyorsun ruhumun saklandığı yeri
kızıl ateş altına çalı çırpı gibi attı kendini
mavi zamanların ay kıyısında kalan parçamsın
sola doğru at adımlarını
yapış yarama sevgilim yama kötürüm yanımı...
EbRu //