Şiir Defteri

OSMAN MÜFTÜOĞLU ŞEKER VE VİTAMİN (DENEME)

Yazan: Birturkbilgesi
20.11.2018 / 14:48
819 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Yalnızca bilim bilmek yetmez; doğru bilim ve doğru bilimcilik, doğru akademisyenlik için felsefe bilmek te gerekir. Osman Müftüoğlu. Tıp Pırof'u(Prof'u). Kuşkusuz ki bilime saygımız sonsuz ve sınırsız ancak açık ki bilimcilik konusunda inançlar bilime karıştırıldığı için bilimcilere saygımız sonsuz ya da sınırsız olmaz. Herşeyden bilimdışı bir kafayapısına(kafa yapısına) sahip insanların ya da bilimdışı şeylere inanan insanların bilimci olmaları hem tuhaftır hem de bilimin günümüzde bile hala kendine gelemediğinin bir kanıtıdır. Yani düşünün ki cinlere, perilere; fala, büyüye inanan kişilerin üniversitelerde yani bilimin zirvesi yuvasılarında öğrenci olarak da, akademisyen olarak da ne işleri var? Mabedlere nasıl ki mini etekle ya da bikini ile sokmuyorlarsa üniversiteye, bilime de bilimdışı kafayla girilememelidir ki insanlık bunu birgün mutlaka başaracaktır çünkü gerçeğe ulaşmak için bunu başarmak zorundadır yoksa Galile'yi, Sokrates'i, Hypatia'yı ölüme mahkum edenlerin yanlarında ve ellerinde olur. Tıp doğrudur, iyidir, güzeldir, yararlıdır, zorunludur ancak bilimdışı şeylere inanan bilimciler gibi Osman Müftüoğlu da bilime aykırı inançını, dünya görüşünü işine karıştırmış yani tıp bilimine yani bilime karıştırmaya kalkmışlık hali göstermekte. Örnek ki 31 ekim 2018 tarihli 'Mutluluk için 12 ucuz ve kolay yol' adlı yazısında 'Dua edin' diyor. Yine örnek ki 5 kasım 2018 tarihli yazısının başlığı şu: 'Oturmak neden en büyük günahtır?'. Yani bilimde duanın, günahın, ilahın ne işi var kardeşim? Yani bilimdışı kişilik içindeki bilimciler, akademisyenler iş felsefeye geldi mi bilim yerine meslek yapmaya başlıyorlar, ve bilim yerine bilimdışı inançları ile konuşmaya, yazmaya başlıyorlar. Osman Müftüoğlu'nun bilimle ilişkisinin bilimsel kişilik yerine meslek ile ilgili ve sınırlı olduğu zaten bilimsellikdışı Akp yandaşı Hürriyet gazetesinde yazdırılmasından, yazabilmesinden belli. Adı Osman, soyadı Müftüoğlu; bilimdışı Akp dünyası için büyük mutluluk. İsimi(İsmi)örnek ki Mustafa Kemal Öztürk olsa idi ve örnek ki Chp'li ya da komünist partili olsa idi ya da 'Ben Cumhur ittifakı'na karşıyım, Millet ittifakı'nı destekliyorum' deseydi ya da alimlerin alimi de olsa ona bu olanak verilir miydi acaba; düşünmek gerekir. Yani Osman Müftüoğlu bilimdışı şeylere inanmakla ve Akp yandaşı bir gazetede yazabilmekle bilim dünyasında bilim olmak özelliğini ve hakkını daha en baştan yitirmiş olmakta. Yani bu durumda; ünvanı Pırof da olsa o artık bilimci değil yalnızca meslek yapan bir doktor durumunda ve konumunda tıp ve bilim karşısında. Tuhafıma giden birşey var: Ülkemizde birçok tıp fakültesi ve onbinlerce(on binlerce) doktor, ve onbinlerce tıp fakültesi öğrencisi var; acaba kaçının evinde mikroskop var? Ve acaba Pırof Canan Karatay'ın ve Pırof Osman Müftüoğlu'nun evinde mikroskop var mı? Neden? Çünkü bilim demek herşeyden önce merak demektir; yani buluşlar, ilaçlar yapamayacak olsalar da insan en azından küçük canlılar dünyasını merakından mikroskop alır değil mi, üstelik de tıp okuyorsa, tıp okumuşsa? Bir tahminde(öngörüde) bulunayım: Üniversitede astronomi okuyan öğrencilerin evlerindeki teleskop sayısı tıp okuyan aynı miktar öğrencilerin evlerindeki mikroskop sayısından daha fazladır? Çünkü bence görünen ki astronomi okuyanlar tıp okuyanlardan daha meraklı. Ve bilim meraklılar sayesinde ilerler yoksa meslek, iş kapısı, ekmek kapısı olur. Osman Müftüoğlu örnek ki yine Hürriyet gazetesinde, 20 kasım 2018 tarihli, 'Kortizol stres oburu yapıyor' adlı yazısının '4 ünlü beslenme palavrası' adlı bölümünde demiş ki: Yemeğin üstüne çay içilmez palavradır çünkü içilir. Yemeğin üstüne içeceğiniz 1-2 bardak demli çay o öğünde kazandığınız demirin bağırsaklarınızdan emilmesine ciddi bir engel oluşturmaz. Çay keyfinizi bozmayın.' demiş. Görülmekte ki Osman Müftüoğlu konuya yalnızca demir açısından yaklaşmış. Ancak dikkate alınması gereken birşey var: Şeker ile vitamin genelde zıt şeylerdir yani örnek ki bu nedenle mandalina da C vitamini portakala göre çok azdır. Öteki vitaminler ile de zıt bir ilişki içinde olabilir. Yani yemekte yeşillik, salata gibi şeyler yemişseniz ya da C vitaminli meyva(meyve) yemişseniz ve üstüne de şekerli çay içmişseniz, benim bilgime göre, en başta C vitaminileri(vitaminleri) harap olacaktır; şekerin belki pıroteine ve öteki vitaminlere de zararı vardır, ve öyle ise yediğiniz yemeğin size pek bir yararı olmayacaktır; bu nedenle belki sütü de şekersiz içmek daha doğrudur. Yani diyelim ki kahvaltıda salatalık, domates gibi C vitaminili şeyler yediniz; peynir, yumurta gibi pıroteinli(proteinli) şeyler yediniz ve şekerli çay da içtiniz, üstelik bardak bardak; benim bilgime göre bu durumda oluşacak şey yanlış ve yetersiz beslenme olacaktır yani bolluk içinde yokluk, tokluk içinde açlık. Bunların ülkemizde de araştırılması gerekir; 'Abd' ya da 'Ab böyle dedi' diye hemen sarılmak bence doğru olmaz. İşte bunun için ki öğrencilerin, doktorların, bilimcilerin, akademisyenlerin evlerinde mikroskop, teleskop, büyüteç, deney tüpü gibi şeyler olmalı. Örnek ki bakın Pırof Canan Karatay televizyonda ne diyor hep: 'En güvenilir Amerikan tıp dergilerinde yazıyor' diyor. Ya kardeşim, bir de neden sen araştırmıyorsun; Pırof'un, akademisyenin, bilimcinin görevi araştırmak, incelemek değil de Abd'den, Ab'den, yabancılardan gelen bilgilere aracılık etmek mi? Örnek ki Dr Ömer Coşkun birzamanlar televizyonda, diz ağrısına iyi gelen bir merhem satıyordu. 'Ya' dedim, bu adam bunu yapabiliyorsa bu kolay birşeydir' çünkü televizyon reklamlarındaki bilime aykırı hallerini biliyorum; vitaminler konusunda okurken E vitamininin ağrılara iyi geldiğini öğrendim, ve 'Büyük olasılıkla E vitamini ile vazelini karıştırmış olabilir' diye düşündüm; benim de bir yakınımın da dizleri ağrıyordu, eczahaneden E vitamini aldım, kulandık, ikimizin de dizleri ağrımıyor artık. Yine, geçenlerde internette; karaciğer yağlanması, karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri üzerine bilgi ediniyordum; bir haber gördüm ki '2008 yılında, Japon tıp bilimcileri karaciğer sirozuna kolajenin neden olduğunu ve şekerin karaciğerde kolajeni önlediğini saptamışlar, fareler üzerindeki deneylerle. Ancak bizde ne var; 'Şeker zehirdir, şeker yağlandırır, şeker şişmanlatır, şeker şöyle zararlıdır, şeker böyle zararlıdır' falan; peki kardeşim, kolajene karşı şekeri kullanın, şekerin zararına karşı da haşlama patatesi kullanın çünkü bilgilerime göre patates karaciğeri besliyor, onarıyor, temizliyor, karaciğer yağdan koruyor, ve karaciğerin en sevdiği şey de patates; bilgilerim yani bir tıp Prof'u olan Sadi Irmak'ın bir kitabından; ve bu konuyu 'Şekerin yararı' adlı yazımla internette yayınladım geçenlerde. Yani Türkiye'ye ve tıppa doktor yani 'otur muayenehaneye doktoru' değil kuramcı doktorlar gerekli. Kuramcı doktorlar hem hastalara hem tıp bilimine hem Türkiye'ye hem insanlığa daha yararlı olurlar ancak ne görüyoruz, 'Ben dahiliye doktoruyum, gözden anlamam', 'Ben cildiye doktoruyum, kalpten anlamam' türü şeyler görüyoruz; sonra da zamanla doktorluk mesai saatileri içi birşey oluyor oysa bilimde mesai saati olmaz, bilim gecegündüz çalışır, tatil matil bile bilmez.. Millet kıraathanesi diyorlar ya; ben onu başka bir isimle daha önceden internette yayınlamıştım ancak yalnızca kitap değil; mikroskop, teleskop, deney aletileri, mucitlik gereçleri gibi şeyler de olacak; isteyenler her bilim ve teknoloji konusunda icat, buluş, merak çalışmasıları da yapabilecekler. Yani Türkiye artık çay içip 'kitap okuma zamanı'nı aşıp alim, alime olmak yani 'olmak' ve bilimle yaratmak aşamasına gelmelidir yoksa okullarda, üniversitelerde okumak birişe(bir işe) yaramıyorsa kıraathanelerde okumak hiç işe yaramaz. Yani hem 'Bilimciyim' deyip hem de cinlere, perilere, ilahlara, bilimdışı şeylere inanmak tuhaf birşey; ve bilimin henüz tam bilim aşamasına gelemediğinin, simya aşamasından birazcık ileride olduğunun bir kanıtı. Yani artık 'Amerikan bilimcileri böyle diyor', Amerikan bilim dergisileri böyle yazıyor' çağı geçmeli, 'Ben böyle diyorum' çağı başlamalıdır Türkiye'de yoksa ülkeyi hala bilim değil bir cehalet türü olan siyaset yönetir ki işte bu nedenle ben ya aynı dönemde ya daha önce, Abd'li bilimciler ile Maoa geni'ni Mia geni adı ile, üstelik de laboratuvarsız maboratuvarsız keşfedebildim. Gerçek ki siyasetin olduğu yerde de, bilimdışılığın olduğu yerde de bilim tam, nitel, mükemmel, zirve, egemen olmuyor. Mantık olarak şöyle de düşünülebilir: Şekerde ve tuzda acaba neden hiç vitamin yok? Necdet Gürçiftçi Bağımsız, özgür, bilimsel, tarafsız; hiçbir dini inançtan ve hiçkimseden yana olmayan dinli ve bilge İnternette yayınlandığı zaman: 20.11.18/14.40
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • ademtok
  • mimu
  • kartanesimKar
  • Ebuelfiya
  • Efeefe
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir