Şiir Defteri

KATARAKT VE AFRİKA KURAMIM (DENEME)

Yazan: Birturkbilgesi
14.03.2019 / 06:33
597 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Bence tıp fakültesi sanıldığı gibi yüksek zekalı, çok zeki, üstün zekalı insanların değil; yüksek bellekli(hafızalı) insanların yeri. Yani ezberin iyi ise tıp okursun. Japonya'da araştırmacılar fareler üzerindeki deneylerde karaciğer sirozuna kolajenin neden olduğunu ve toz şekerin de karaciğerde kolajen çoğalmasını önlediğini saptamışlar on yıl önce; ülkemizde kolajen övülmesine karşın; geçenlerde Türkiye'deki ünlü bir doktorun bir gazetedeki köşe yazısında kolajeni azaltan şeylerden birinin de toz şeker olduğu yazıyordu ancak bunun siroza karşı kullanılabileceği yazmıyordu yani belli ki Türkiye'de tıp eğitimi genelde yalnızca ezberlemek, özelde ise Abd'den gelen bilgileri ezberlemek üzerine kurulu bir halde olmalı yani hemen hemen hergün televizyona çıkıp ahkamkesen(ahkam kesen) doktorların kaçının evinde mikroskop ve araştırma odası var acaba; yoksa yaptıkları şey Amerikan tıp dergisilerini okuyup okuyup Türkiye'ye anlatmak mı yani Türkiye'de tıp ya da doktorluk acaba 'İşini yap, maaşını al, gerisine karışma' hali mi öyle ki geçenlerde ünlü bir televizyon kanalında, ünlü bir medyatik tıp akademisyeni 'Elmayı yıkarsın, üzerindeki kaplama mum, kimyasal gibi zararlı şeyler gider' dedi, oysa gitmez. Yani acaba ülkemizde tıp eğitimi 'Çok bil, az düşün' mü; ben ise 'Az bil, çok düşün'cüyüm çünkü ayaklıkütüphane(ayaklı kütüphane) olmak, bilgi küpü olmak çözüm ve niteliklilik değil. Türkiye'deki tıpçılara önerim ki yalnızca öğrenmeyin, biraz da araştırın, inceleyin, kuram geliştirin, yaratıcı olun. Yine bir örnek ki antibiyotik verilen hastaya B vitamini de verilmelidir çünkü yoksa ya da kalp kırizi(krizi) geçirebilir ve ölebilir ya da ağızından anüsüne kadar mantar oluşabilir oysa ben bugüne kadar antibiyotik verilen hastalara B vitamini verildiğini hiç görmedim. Ve ülkemizde yakalanan yabancı fahişeler arasında, medyadan öğrenmekteyiz ki doktorlar, tıp fakültesi mezunu bayanlar da oluyor. Yani eğitim yalnızca meslek değil; doğru, bilimsel manevi değerler de vermeli ki merak ta buna dahildir ancak belli ki ülkemiz merak etmeyen doktorlarla dolmakta gibi yoksa ülkemiz tıp, tıp teknolojisi ve ilaç alanında dünya önderi olurdu. Tıpçı ya da doktor değilim ancak felsefe herşeyle ilgilenmektir, ben de öyle yapıyorum. Hastahanelerde doktorlar görürsünüz; hastadan yalnızca tahlil, öteberi isterler ancak hastaya tahlil sonuçları gelinceye kadar 'Şunu yeme, bunu içme, şunu yapma, bunu yapma' demezler yani örnek ki hasta böbrek ağrısı çekmektedir, idrar tahlili sonuçları gelinceye kadar 'Aman şunu yeme, bunu içme, kendini yorma' gibi öneriler demezler yani koruyucu/önerici/öğütleyici doktorluk yapmazlar yani düşünün ki tahlil sonuçları günler sonra da çıkabilir. Felsefe her konuda tüm olasılıkları ortaya koymak işidir. Bu nedenle veri toplamak işidir de. Tıpçı ya da doktor değilim ancak tıp ve sağlık üzerine kitaplarım, okumalarım, öğrenmelerim var yani kafadanatma(kafadan atma) durumu yok. Televizyonda ve internette görüyoruz ki Afrika'da katarakt yaygınlığı var; tedavisi yani ameliyatı için, kataraktlı başına 500 Tl imiş, bağışlar isteniyor. Katarak üzerine bazı düşüncelerim var ve bunu kuram haline getirdim yani araştırma konusu yaptım yani 'araştırılmalı' diyorum. Katarak konusunda topladığım en ilginç bilgi şöyle: 'Kataraktın nedeni olan şeylerden biri de gözün aşırı sıcağa, güneşe kalması' yani tam da Afrika'lık bir durum. Benim bu konuya katacağım şey ise karaciğer. Neden? Anlatayım: Konu bence karaciğer yani karaciğer yağlanması ile ilgili de olabilir. Çünkü karaciğer yağlanmasının nedenlerinden biri de ani zayıflama, aşırı zayıflama, suyu yetersiz içmek gibi şeyler ki karaciğer yağlanmasında ve sirozda bol bol su içmek önerilir çünkü su karaciğerin temel gereksinimlerinden biridir. Sanıyorum ki karaciğer ile göz arasında bir ilişki var ki buna iki hal dikkatimi çekiyor: 1- Karaciğer hastalığı olanlarda göz altılarında(altlarında) kahverengileşme, morarma, siyahlaşma gibi renk değişimileri(değişimleri), 2- Karaciğer yağlandıkça gözde allerji ve yapışkan ıslaklık oluşması ki bu yapılkanlığa bence 'gözün yağı' denilen, gözün dış köşesilerinde(köşelerinde) biriken beyaz ya da sarı şey de dahil. Tüm bu verileri birleştirdiğimizde sav ya da kuram olarak şöyle bir olasılık oluşur: 'Katarakt ile karaciğerin yağlanması arasında bir ilişki olabilir'. Yani karaciğerde yağlanma varsa gözde de yağlanma olabilir, ve bu da gözde allerjiye, iltihaba ve katarakta neden olabilir. Dikkatimde ki katarakt ameliyatı olmuş yani göz bebeğine lens(mercek) takılmış bazı kimselerdeki o mercek kireçlenmekte imiş ki acaba kireçlenme denilen o şey gerçekte yağ mıdır? Yani kataraktlı Afrikalılara 500 Tl'ye lens takmak sorunu kökten çözebilecek midir acaba yoksa 1 yıl sonra falan gözlerinde yine sorunlar mı oluşacaktır? Bu nedenle diyorum ki: Gözde allerjilerde de, enfeksiyonlarda da, kataraktta da karaciğere de bakılmalıdır ki bunun yollarından biri de kanda trigliseride bakmaktır. Yani öyle göz doktoruları(doktorları) var ki gözünde ya da gözlerinde allerji oluşmuş insanları iki-üç damla ilaç verip gönderiyorlar 'Gözlerinde allerji var' deyip ancak karaciğerlerine hiç bakmıyorlar, ve hastalıkları da hiç iyileşmiyor ya da bir süre iyileşip sonra yine başlıyor. Yani diyorum ki kataraktın nedenlerinden biri de karaciğer yağlanması olabilir, karaciğere de bakılmalıdır. Ve gözde yağ olması da karaciğerden dolayı olabilir; ve kataraktın nedeni de gözde yağlanma olabilir. Bu nedenle ki de katarak hem karaciğeri yağlı olanlarda olmalı hem de toz şekeri hiç ya da az tüketenlerde örnek ki çayı az içenlerde ya da hiç içmeyenlerde ya da kahveyi sade içenlerde çünkü kataraktın nedeni yalnızca karaciğer yağlanması değil, yüksek kolajen de olabilir ki televizyonda gördüğüm bir Afrika belgeselinde insanlar ateşte közledikleri büyük baş bir hayvanın derisini kıllarıyla birlikte yiyorlardı ki deri yüksek kolajene sahiptir; ve kolajeni vücut ta üretir tıpkı ani ve aşırı zayıflamada karaciğerin yağlanması gibi; peki kolajen testi var mı hastahanelerde? Yani Afrika'ya yardım doğru da, iyi de; biraz da araştırın kardeşim Afrika'yı. Kuşkusuz ki kendi ülkelerinde araştırma yapmayanların Afrika'da araştırma yapmalarını beklemek anlamsız olabilir; bu nedenle ki bir televizyon kanalındaki Afrika belgelseinde, horoz dövüşüleri(dövüşleri) eleştirilmek, tepki gösterilmek yerine adeta onurlandırılıyordu. Yani üniversite demek yalnızca meslek öğrenmek değil; bilimsel, felsefel, insani, ahlaki, vicdani şeyler de öğrenmek demektir. Tıp televizyona çıkıp 'Onu yeme, bunu yeme; onu ye, bunu ye' demek; hastalardan tahliller istemek değildir; araştırma, inceleme, deney yapmaktır; kuramlar, savlar geliştirmektir. Ve savım ki kan tahlilinde hastalardan istenilen tahlillerin %75'i gereksiz yani örnek ki hastanın karaciğeri ağrıyorsa Ast, Alt tahlili yaptır, ve karaciğer ultrasonu çektir yeter önce ancak bakıyorsunuz üç sayfa tahlil istenmiş daha en başta. Ancak tuhaf bir gerçek var: Tahliller iyi çıksa da sorun yani hastalık olabilir yani bu durumda doktor gözlerini, burununu(burnunu) kullanmak zorunda tıptaki teknolojiden önce yani göz altıları morarmış ya da teri amonyak kokan birinin ya da karını(karnı) ağrıyan ya da başı ağrıyan tahlileri temiz çıksa da doktor bu temiz hale aldanmamalı ki başı ya da karını(karnı) ya da sol kolu ağrıyan ancak gerçekte beyin kanaması geçirmekte olan hastalara ağrı kesici verilip gönderildiğini ve hastanın öldüğünü medyadan öğrenmekteyiz; oysa diş kanaması bile karaciğerdeki çok önemli bir hastalıktan olabilir yani acaba kaç diş doktoru diş kanaması olan hastalarını karaciğer incelemesine de göndermektedir; burun kanaması yalnızca yüksek tansiyondan değil karaciğerdeki bir hastalıktan da olabilir, acaba kaç Kbb doktoru burun kanaması olan hastalarını bir de karaciğer incelemesine göndermektedir; açık ki uzmanlık yararlı da olsa zararlı sonuçlara da sahiptir yani örnek ki 'Ben göz doktoruyum, dahiliyeden anlamam' diyen bir doktor gerçekte tıp fakültesi okumamış yalnızca meslek öğrenmiş demektir. Bence doktorlara şiddetten önce doktorların kendi içlerinde gerçeklere ve doğrulara karşı ilgisizlik, meraksızlık şiddeti var ki koruyucu doktorluk yapmamak ta bunun sonuçu(sonucu) bence; ve bence bu hal tüm eğitimde de geçerli bir hal. Bir de şu var: Herşeyle ilgilenmeyen felsefeci; doğru, gerçek felsefeci değildir, yalnızca felsefe tarihi ezbercisidir oysa felsefe tarih değil bilimdir, ve bilimlerin bilimidir, bilimlerin önderidir, lideridir. Bu nedenle ilkokuldan üniversite sona kadar eğitimin her bölümünde zorunlu felsefe dersi olmalıdır ancak felsefe tarihi yani felsefe mazisi değil; aradaki farkı ben size anlatırım, anlatıyorum da zaten yazılarımla yani anlayan anlar zaten. Bence her tıp fakültesi öğrencisinin ve her doktorun evinde mikroskop ve tıp deney aletileri olmalı yoksa tıppı, doktorluğu yalnızca meslek için seçmiş demektir. Ve bu arada; göze ölçülü tuzlu-limonlu su uygulamanın kataraktı önleyebileceğini düşünüyorum, araştırılsın. Necdet Gürçiftçi Bağımsız, özgür, bilimsel, tarafsız; hiçbir dini inançtan ve hiçkimseden yana olmayan dinli ve bilge İnternette yayınlandığı zaman: 14.3.19/06.27
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • Hevilli
  • Pirinctanesi
  • Mefail
  • turgaykurtulus
  • Celal
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir