YOKSUN SEVGİLİ
Hüznüm; süngülü yalnızlıklara itilmiş bir yıkıntı gecesi,
açlığım; bir deri bir kemik Afrika sancısı,
sabrım; bin asırlık unutulmuşluğuyla tanrı imgesi
ve korkum; umudun yollarına sinmiş bir çakal…
Sen söyle, ya gidenler evin yolunu bir daha bulamazsa sevgili,
geçitlerinde yasaklanmış mevsim hatıralarıyla
sana nereden geleyim..?
Artik her ses içimdeki bir sözün katili,
oysa bir seni bildim sevgili
bir de kaçmaya hazır gözlerindeki, yari uykuyu
ki henüz bir kaç asırlık olsa da sensiz kalmışlığım
bir seni bildim,
bir de seninleyken sensizliği...
Dilimde, kavimler göçünden kalma bir yol türküsü,
aklımda, söze dönüşmeyen sesler,
yüzümde gülücük diye taşıdığım hüzün,
boynumda, mor hamaylı gözlerin
ve yüreğimde
aşkın kehanet korkularıyla
sabrımı yoklayan esmer geceyi,
ayin öbür yüzündeki ihaneti
tanrıyı
ve
seni, hâkimin hükmüne kırılan kalemi
ve
çekilen bıçağın
aşkın kirli tarihinden akıttığı kanları
soluk ve soğuk yüzlerin sinsi pusularını
celladin cüzzamli, kanli avuçlarini
ve her an tetikte, akli firarda sevgilileri...
Bir seni bildim sevgili
bir de sol göğsünde kızıl alev güllerini
yüzünün yasama dönüşüp,
gözlerinin felsefe ile anlaştığını
ve bir ben bildim
Platon'un gözlerine ne denli yakıştığını...
Bir seni bildim sevgili,
bir de yirmi dört saatin gece olduğunu..
Geçmiş zaman kipinde bütün umutları
gelecek zamana bağlayan
bağlantısız bir bağlaç
ve
güneşe devrilmeyen
devrik bir cümle gibi
her şeyin anlamından koptuğumu..
Askınla,
ateşinde yanan şaşkın bir pervaneydim sevgili
yaşamın başlangıç noktası
ve ölümle başlayan başlangıçların son noktası...
Görünmez bir kazaydım kendi seyrimde
gece; zarf
ölüm; fiil
ışık; fail
ben ise bütün intiharların öznesiydim…
Pusuda iken bütün Firavunlar
kimseler sevmedi benim kadar gözlerindeki yari uykuyu
bir intihar pervanesiydim, bir ışığa aşık
bir şaşkın düş kanadıydım
gözlerinde kırık,
gözlerine aşık...
Oysa simdi
oysa simdi, kum saatinin ince belinden tek saniye süzülmezken
kavimler göçü gibi diyar diyar sürülen yüreğimde vuruyor zaman
Babil'im, Ninova'yim.
Yitik ve mistik bir zaman tüneliyim,
bir çığın ağır çiğliği
ve ağır bir sevda enkazıyım sevgili…
Hislerimi bir dervişe satıp
tanımsız hiçliğimle duaların ürpertisine gizledim umudumu,
boynumda bilmece gibi ismin
bir sevda türküsünün son notası özetinde
ve
her kulacımda dibe çekildiğim
anasından ayrı Van Gölü hüznündeyim
özü bilinmeyen dinler adına,
Leyla ile mecnun aşkına askina, kerem ile aslı adına sevgili
yut dudaklarımı
yut ki öpeyim yüreğinden,
yoksa
sol yanımda ağır bir kanamayla, cebimde cerahatimi taşıyarak
kötücül varlıklar
ve kaybolmuş yüzlerin arkasında yatan hiçlikle
kendime yamanarak
ve sana yanarak
ve yalınayak Tamara çaresizliğinde
kokunun sindiği kaleden bozma şatomun dehlizlerinde yitip,
talihim gibi kör çıyanların
bedenini oyduğu Akdamar olurum sevgili…
Kıvranan narin çaresizlik,
titreyen özüme bulaşmış acemilik,
ve
günah desenleriyle
ruhumun ölüsünde dirilen beden neye yarar?
Yokluğun ölüm olur sevgili
yokluğun, sırrı aşikâr bir cinayet
ve nil nehrinde ölen çocuğun ürpertisiyle
asi, direngen yüreğimdeki isyanı bastıran zulüm olur...
Ey göğsüne yaslanıp çırılçıplak ağladığım…
Kaşlarını ağıtlarıma,
ela gözlerini çaresizliğime,
yalnızlığım kadar pürüzsüz bir ten
ve ışığı boğan gölgem kadar yoksul çizgileriyle
yüzünü yüzüme benzettiğim siluetsiz sevgili;
bilirsin ''Aşk bir sığınma talebidir''
anadilim gibi dilimin ucunda ve yasak olsan da,
iri gözlerine beni de al sevgili
beni de al...
25.11.2005
ANKARA