ANNEME MEKTUP
“Unutuyorum artık” diyorsun canım annem;
tütün yapardık eskiden,
irili ufaklı yedi çocuk, ne bulursak yerdik.
akşamları semizotundan yemek pişirir,
içine iki de yumurta kırardın.
sevmesek de
yumurtanın hatırına yemeye çalışırdık.
babamın getirdiği iki kilo armutu
sayarak bize paylaştırır,
“ben yedim” derdin, yemediğin halde.
annelik, bu mu anne…
şehre temiz göndereyim diye
kırık leğende banyo yaptırırdın pazar günleri,
sabunla ara sıra başımıza vururdun,
deli ederdik seni.
haftada bir, çeyrek ekmek içi köfte yerdik,
dut ağaçlarının altında, on beş kuruşa.
semizotu yemeğinden intikam alırdık.
paramız kalırsa da sinemaya gider,
malkoçoğlu filmleri seyrederdik.
gördüğümüz döğüş sahnelerini,
mahallede uygulardık tahta kılıçlarla…
tarlamız mezarlıkla komşu idi,
ara sıra bu dünyadan kurtulanları getirirlerdi.
ölenin kim olduğunu öğrenmek için,
mezarlığa koşardık
demir paralar dağıtılırdı hayrına.
köfte ekmek parası çıktı diye
ayaklarımız yere değmezdi sevinçten.
her gün birisi ölse diye,
dualar ederdik çocuk diliyle…
eskiye ait bir şey kalmadı be annem…
şimdi bir günde dört mevsimi yaşıyoruz,
hangi mevsimdeyiz, bilmiyoruz.
kışın ortasında domatesi alıyoruz da,
tadını alamıyoruz, saman gibi.
insanlar desen bir âlem oldu,
hormonlu yedikçe, hormonlaşıyorlar.
hani daha önce söylemiştim ya,
insanlar dahil her şey
mevsimsiz yetişiyor şimdi,
tatsız ve kimliksiz.
keşke hep birlikte el ele verip,
zamanınızdaki tüm saatleri durdursaydık.
olmaz mıydı sanki anne…
Fıratın-Hüznü
06.02.2006 / 17:39