yaprağın tir tir titediği bir gündü
adımlarım sapardı üst sokaktan aşağı
yani sizin mekana
ve sen ordaysan ben
benim gözler kurtulamazdı yerlerden
sen ve senin arkadaşların
ben korkudan önüme baka kalmışım
kaşım gözüm elim yüzüm ter
öyle kuruki devran sanki bir ben ıslanmışım
yavaş yavaş giyiniyordu dev binaları güneş
ve serinleştikçe derinleşiyordu karanlık
ve yattık
sabah oldu yine giydik mis kokulu çorapları
belkide sen öğrettin günde bin kez hayal kurmayı
belkide senden öğrendim namaz kılmayı
ulan dedim bozuldu lisan neymiş dedim bu karı
herneyse geldi çattı ertesi gün omzuma
bir özür bile dilemedi küfürden başka
ve o dar sokak merdivenleri
ordan inerken aşağı
cebimdeki bozukların çıngırtısı
ve o tekaşla alel acele eller cepte
ve karşımda sen
sanki hiç tanımıyormuş gibi geçtin gittin önündem
arkama bakmadım bakamadım inan
çok korkuyorum ölmekten
annemin sesi geliyor yine mutfaktan
hadi yemeğe
ulan sırasımı sanki
neyse herneyse herkimse
bugünde günse oda bitti
söz süküt araf be herteraf kim hangi yöne gitti
arkandan bir iz bırakta geleyim bari
Düzenleme:04.04.2007 / 20:13
Fıratın-Hüznü
04.04.2007 / 20:20
İkindi uğurlardı yorgun çocukları, sokaklardan.
Bir boşluğa çarparken annemin sesi, ben neredeydim?
Yazmışlardı beni senin aşkına, ah minel aşk tan.
Bakışlarım korkak, duruşlarım acemi.
İyi koşturmuş bir şiir. Koşarken yarım bırakılmış, sokağın ortasında, yarın yaşanacak bir çocukluk kalmış. Çocukluk aşkı zaten bir gölge imiş...Beni hep annem mi çağırırdı ortasından denizlerin? Kim nerede şimdi, giden kim, kalan kim? Günler soğuk, hatıralar yabancı.
Fıratın-Hüznü
04.04.2007 / 20:20
rapoet
05.04.2007 / 06:21