Ah istanbul kalmamış artık eski sokakların
Kalmamış havan kokun o şairleri çıldırtan medeniyetin
Hanı nerde boğazın geniz yakan keskin kokuların
Nerde göremiyorum artık aşıkları dize getiren eski kıyılarını manzaralarını
Yorgun bitkin bir İstanbul görüyorum
Ruhu kirletilmiş satılmış yaralı bir kadın gibi terkedilmiş
Bakışlarıyla hayata köfür eden söven bir istanbul görüyorum
Kalmamış eski aşkların
Kalmamış uğruna şiirler besteler yazan aşıkların
Kalmamış aşkından kalemleri dize getiren şairlerin
Değişmiş sesin sülüetin
Eski heyecanı vermiyor artık boğazdan geçen vapurların sesleri bile
Hanı nerde duyulmuyor artık kuru kalabalıktan
o vapur sesine karışarak senfoniye dönüşen martı sesleri
Hanı nerde göremiyorum o eşsiz huzur veren eski manzaralarını
Haliçten bakıp topkapı surları
Galatadan suleymaniyeyi
Sarayburnundan üsküdarı
Yedikuleden rıhtımları
Rumeliden hisarcik istinye sariyeri göremiyorum artık
Duyamıyorum haliçin galata köprüsünden yankılanan şarapçı sesleri
Yok artık sabahın ilk ışıklarıyla açılan balıkçı tezgahları
Kalmamış eski sen
Kalmamış eski senden kalan hiç bir şeyin
Ağlıyorsun yedi tepeden bağırarak görün beni diyorsun
Ama görmüyorlar duymuyorlar
çünkü iki gözün kurumuş beton yığınından
Görmezler seni istanbulum
Göremezler çünkü kör olmuşlar...
YirmiDokuzKasımİkibinYirmi
Faruk Fahrettin Özcanan