Yaşamak,
yaş almak hırçın geçen yıllardan,
Ve yaş vermek damla damla gözlerinden..
Ve yaşamak,
Aldığın nefes kadar yakıcı gelir sinene,
Aldığın nefes, volkan gibi iner ciğerine..
Bazen süslü bir kapının içerisi karanlık,
Aydınlanır kapı açılıp giren kişiyle bir anlık.
Kimi çıkar dışarı karanlıktan korkarak,
Kimi yakar ışığı sağa sola çarparak.
Bir lamba yeter işte, içerisi renklenir,
Bir ses yeter sesine, yüreğin ahenklenir.
..
Yalnızlık, derin kuyu, hayat zehridir kendisi,
Zehir hayata girdi mi, keser soluğu sesi.
Sessizliğin çığlığı yalnızlığını yırtar da,
Çığlık çığlık büyüyüp yalnızlığın artar da..
O çığlıktan geriye, sadece, kendi sesin kalınca,
Yalnızlık boynunda bir urgan sanki, yağlı ve kalınca..
Beden toprağa düşse ne, bu mudur ölüm dersin,
Kimsesizlik celladı, ruhunu, kırk kat kefene sarsın.
Ölüm,
Zirvesi belki yaşamak yokuşunun,
Uçma vakti gelince kafesten ruh kuşunun.
Ve ölüm,
Dünya yalnızlığından kurtuluş,
Ölüm,
gökte süzülüp yoldaş arayan bir kuş..
Ölüm,
yaşamak cümlesinin belki en son hecesi,
Ölüm bu cümlenin hiç çözülmemiş bilmecesi..