Üzgünüm. Bilmiyordum.Aşkın artık dünyada ikamet etmediğinden haberim yoktu.
Yaşadığımız yüzyılın başlarında aşka saldırmışlar onu tekme tokat dövmüşler öylesine darılmışki bir daha gelmezmiş,şarkıların hatırını kıramaz demişler,şarkılar yalvarmış,yok demiş aşk bir daha gelmem yemin olsun gelmem demiş.
Artık bu yaşlı ve yorgun gezegende oturmayan aşktan bahsedince elbette komik duruma düşüyoruz.Birisi karşınıza dikilse ve artık kullanılmayan bir dille mesela hititçe bir şeyler anlatsa ne anlarsınız?Elbette hiçbir şey.Anlamayana ne anlatabilirsinizki.
Unutanlar bilseydi gönlümüzdeki yerini ve unutana kattığımız anlamları bilselerdi en azından sessizce saygı duyarlardı.Artık çağımızın altın kuralları var.kural 1-Siz birini sevdiyseniz ve onun maaşı sizden yüksekse onu sevmeye hakkınız yok.hatta adını bile ansanız toplum sizi ayıplar.eskiden aşkla para arasında bir bağlantı yoktu şimdi varmış.kural 2- Birini sevmeye karar verdiyseniz karşı taraf kadrolu bir işe sahipse hele birde kamudaysa,siz aynı şartlarda değilseniz vay halinize. Sizi öyle bir ayıplarlarki.eskiden aşkla kadrolu iş arasında bir bağ yoktu şimdi var hemde çok kuvvetli bir bağ.
Öyleyse bunca şiir neden yazılıyor?Bence romanlardaki sevdalara özenildiği için yazılıyor yada hayatın çirkin yüzüne kelimelerle tükürmek için yahut bir isyan havasında yenilmiş bir savaşçının son sözleridir şiirler.
Hangi şair tam olarak tarifini yapabilmiştirki şiirin.Şiir dediğin aşktır ve tarifi değişken,avuçlarımızdan boşluğa saçılan kum taneleri gibidir ve belkide her bir kum tanesi bir damla gözyaşıdır.
Olamayacağını bildiğimiz şeylere duyulan özlemdir şiir.Sonsuzluğun bir yansımasıdır insan ruhunda.Yazdıkça rahatlamaktır şiir fakat emin olunki yazanın anladığını ,adına şiir yazılan asla anlamaz,zaten davanın kırılma noktasıda budur.Anlaşılmak
Kural 3-gerekli şartları yerine getirdiyseniz artık sevebilirsiniz,herşey güzel görünüyordur ve utanmadan aşkın adını ağızlarına alırlar ve biz birbirimizi çok seviyoruz derler ve ömürleri boyunca birbirlerine aşık olduklarını sanırlar.Sevdikleri sadece sosyal statüdür.Sanırsınız ticari bir şirket kuruyorlar, kriterler masaya yatırılır uyduysa tebrikler artık sevebilirsiniz.
Elbette istisnalar hariç fakat ne yazıkki genelde böyle yani ben pek sevemedim şu yirmibirinci yüzyılı alışamadım gitti şansıma bu yüzyıla denk geldim.Aşk bu yüzyılı terketti gitti geçmişe doğru uzaklaştı,fakat giderken evini toplamayı unuttu ben şimdi onun eşyalarıyla avunuyorum.Eşyalarımı?
Akdenizin kumsallarına sevdiğimizin ismini yazabiliyorsak,bir kuşun uçmayı sevdiği kadar bağlıysak gönlümüzdeki bahara.
Şarkılar duygusal trafolarımızı attırmayı başarıyorsa ve gözlerimizde bir ıslaklık halen varsa,yaralı bir kediye halen acıyabiliyorsak.
Sevdiğimizin ismini uçurtmamızın üzerine yazıp maviş göklere salabiliyorsak,içimizdeki yarayı zamanla bandajlayabiliyorsak,sırtımızdan kalbimize tekme atan zamana yüzümüzü dönebiliyorsak,bir bayram sabahında pencereden dalıp dalıp gidiyorsa aklımız,meydan okuyorsak kabüllenemediğimiz yalnızlığımıza,büyüsekte kalbimiz yine çocuk gibiyse,talan edilmiş gönül bahçemizde son bir fidan kaldıysa.
Okyanus dibindeki paslı gemiler kadar yalnızım diye çığlık çığlığa düşünebiliyorsak.
Birazdan yiyeceğimiz bir aşk kurşununa rağmen siperden çıkıp kahramanca savaşıyorsak bilinsinki aşk gitti ama bize bir çok eşyasını bıraktı buna rüyalarda dahil.
Hacı Halil İstanbullu