Şiir Defteri

DSÖ BİLİM KURULU SAĞLIK BAKANI VE AKADEMİSYENLER YANILDI BEN HAKLI ÇIKTIM (DENEME)

Yazan: Birturkbilgesi
31.03.2020 / 06:14
465 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Eğitim bilgi verebilir ancak cehaleti yani mantıksızlığı yok edemeyebilir ki eğitim felsefe ve mantık öğretmekten yoksun ise bu durum daha da çok olasılık ve olanak kazanır. Bu nedenle ki ilkokuldan, üniversite sona kadar, eğitimin her aşamasında sürekli öğretilmesi gereken üç şey vardır: Felsefe, ahlak ve Türkçe. Ne yazık ki ülkemizde bunların hiçbiri de öğretilmiyor; çünkü felsefe diye felsefe tarihi, ahlak diye dini inanç, Türkçe diye de Türkçe olduğu varsayılan bir dil öğretiliyor; oysa felsefe diye felsefe tarihi değil felsefe bilimi, ahlak diye dini inanç değil zekanın, akılın, mantığın, beyinin, ruhun, felsefenin, bilimin, demokrasinin, laikliğin, insanlığın, medeniliğin, medeniyetin ve akıl-ruh sağlığının en üst aşaması olan bilimsel, felsefel, mantıksal ahlak öğretilmelidir. Bakın, ülkemizde; 'gavur' denilenlerin Facebook, Twitter, Instagram gibi şeyleri olmasa sosyal(toplumsal) olarak iletişemeyeceğiz bile. Bu mu yani Büyük Türkiye? Ne yapıyor bu ülkedeki siyaset, bilgisayar mühendisileri, üniversiteler ve medya? Oysa ülkemizde en az 200 üniversite var; neye yarıyorlarsa; belli ki işsizlik oranını düşük göstermeye ve bir işe girmeye yarıyorlar yalnızca. Bir ülkede 200 tane üniversite varsa ve o ülkede demokrasi, laiklik, özgürlük, insan hakları, işçi hakları, bilimsellik, düşünür, alim, alime, bilge mumla aranıyorsa, o ülkeyi felsefe-bilim değil siyaset yönetiyorsa o ülkede üniversite yok demektir, yüksek lise var demektir çünkü üniversite demek felsefe, bilim, düşünürlük, alimlik, alimelik, evrensellik demektir; toplumlara ve insanlığa karanlık değil güneş demektir. Corona konusunda tıp akademisyenleri bile o kadar çok saçmaladılar ki tıp fakültesine gitmedim diye bile sevindim; öyle ki televizyona çıkıp 'Corona havadan bulaşmaz' diyen tıp akademisyeni mi ararsınız, 'Corona hastası değilseniz maske takmayın, yalnızca corona hastasıları maske takmalı' diyen tıp akademisyenini mi ararsınız. Yani düşünün; 'Corona havadan bulaşmıyormuş, sağlıklı insanların maske takmaları gereksizmiş, tıp akademisyenleri televizyonda öyle söylediler, sen onlardan iyi mi bileceksin?' deyip maske takmayan, sokaklarda rahat rahat dolaşan ne kadar insan coronoya yakalanmıştır. Savım ki gerçek zeka Zeka katsayısı denilen nicel zeka ile değil; bilimsellik ve ahlak üzerine kurulu nitel zeka ile ölçülür. Yani ölçülmekte olan zeka hayvanlarda da olan nicel zekanın bir türüdür; insanda olması gereken zeka değil; bu nedenle ki bilimsellikle ve ahlakla ilgisi olmayan kişiler bile nicel zeka testleri ile yüksek zekalı, üstün zekalı çıkmaktalar oysa nicel zeka olarak 200 olan bir zeka nitel zeka açısından sıfır olabilir. Bu nedenle önerim ki zekanızı hiç ölçtürmeyin çünkü var olan zeka testileri ancak nicel zekayı ölçerler ki o zeka pısikopatlarda(psikopatlarda) ve sosyopatlarda bile yüksek çıkabilir. Bilim, zeka laboratuvarda, felsefe ve dahilik ise masabaşında çalışır. Bu nedenle ki felsefe bilimden önce gelir ve üstündür. Bu nedenle ki felsefenin gelişmediği ülkeler insancalık açısından bile geri kalırlar; felsefenin egemen olduğu ülkeler dünyayı yönetirler; bir ülkenin çökmesi felsefede çökmesi ile başlar. Bu nedenle ki diktatörlükler gerçekte bilimi değil felsefeyi yok etmeye çalışırlar; bu nedenle ki dünyada mucit sayısı çoktur ancak dahi sayısı azdır. Dahilik ezberle değil mantıkla olur ancak ne yazık ki ülkemizde genelde üniversite eğitimi ve felsefe eğitimi ezbere verilmektedir; bu nedenle ki ülkemizde ve dünyada düşünür, alim, alime, bilge üretimi çok geridir; öyle ki ülkeleri ve dünyayı felsefe, bilim, düşünürlük, alimlik, alimelik, bilgelik değil, siyaset ve moda yönetmektedir; ve bu nedenle ki dünya, insanlık 21. yüzyılda bile Ortaçağ kafasındadır, demokrasi ve laiklik yarımyamalaktır, ve hiçbir ülkede gerçek din yoktur. Dünyada; felsefe diye felsefe bilimi değil felsefe tarihi, din değil dini inanç, özgürlük değil serbestlik, demokrasi ve laiklik değil nefs öğretilmektedir. Galile dünyanın yuvarlak olduğunu masabaşında çözdü; Einstein Görelik(Görelilik, Görecelik, İzafiyet) kuramı'nı(teorisini) masabaşında üretti. Gerçek bilimi ve doğru insanlığı, doğru dünyayı, doğru ülkeyi; yapanlar değil düşünenler üretir. Ülkemizde bir de, Orta Asya'dan gelen 'Yabancı hayranlığı' vardır; yani birşeyi özellikle Abd söylüyorsa hemen inanılır ancak bir Türkiyeli söylüyorsa burunkıvırılır(burun kıvırılır). Bu nedenle ki ille de akıldışı-ahlakdışı Avrupa birliği'ne girmek istenilmekte; Muhammed'in de, Atatürk'ün de dediği gibi 'İlim(Bilim) ve ahlak' ile dünyaya ve insanlığa yön vermek yerine. Bu nedenle ki ülkemizde 'Türkten birşey olmaz; Türk ne anlar bu işlerden; Türk söylemiş, önemli değil' anlayışı yerleştirilmektedir; bu nedenle ki ülkemizde gözler ve eller genelde Batıya, özelde ise Abd'ye açılmış durumdadır; bu nedenle ki, gerçek kurtarıcı, Muhammed'in de, Atatürk'ün dediği gibi bilim ve ahlak iken kurtarıcı olarak Batı, Abd, Ab, Osmanlıcılık, siyaset, özel sektör, moda ve Arabçılık olarak gösterilmektedir. Ülkemiz siyasi iktidarca hernekadar ekonomide övülse de açık ki felsefede, bilimde ve dahilikte geridir. Bu nedenle ki ülkemizde üniversiteler düşünür, alim, alime, bilge, mucit değil özel sektöre eleman yetiştirir, ve felsefe ve bilim konusunda dünyanın önderi değil Batının sözcüsü durumundadır; örnek ki tıp konusunda genelde Abd, özelde ise Dsö yani Dünya sağlık örgütü ne derse o olur; ve ülkemizdeki tıp akademisyenleri de genelde Abd'nin, özelde Dsö'nün sözcüsü durumundadırlar yani kendi başlarına kuram üretmezler, kendi başlarına çalışma, araştırma yapmazlar. Hep diyorum; tıp fakültesi okumak yüksek zeka değil yüksek bellek(hafıza) gerektirir; bu nedenle ki ülkemizde pekçok tıp fakültesi, tıp akademisyeni ve doktor olmasına karşın aşı, ilaç ve tıp teknolojisi üretimi bakımından tıppa, insanlığa, dünyaya katkı pek olmuyor yani Batıya bağlı bir hazırcılık var. Öyle ki tıp akademisyenleri bile sözlerini 'Ben böyle diyorum' değil 'Abd'nin tıp dergisileri böyle diyor, Abd'li tıpçılar öyle diyor, Dünya sağlık örgütü şöyle diyor' diyorlar. Evet ülkemizde genelde eğitim, özelde ise üniversite eğitimi, daha özelde ise tıp eğitimi kurukuruya ezbercilik içindedir. Abd'li bilimcilerin laboratuvarda buldukları ve Maoa geni dedikleri geni ben yalnızca düşünmekle, onlarla hemen hemen aynı tarihte ve onlardan habersiz olarak buldum; 3 boyutlu yazıcı dünyaya tanıtılmadan üç ay önce ben böyle bir yazıcının kuramsal çalışması içindeydim. Dünya sağlık örgütü, Tc sağlık bakanı, televizyonda tıp akademisyenleri 'Corona havada asılı kalmaz, havadan yayılmaz' derlerken ben bunun tersini söyledim, yazdım internette hep; bu konuda yazdığım son yazım, 30.3.2020 tarihinde ve saat 00.39'da internette yayınladığım 'Dünya sağlık örgütü'nden corona konusunda tuhaf açıklama savım' başlıklı yazımdır; bu yazımda da Corona virüslerinin havada kalabileceğini ve hava yolu ile bulaşabileceğini yazdımdı; ve bundan kısa bir süre sonra da Japon bilimciler corona virüsünün havadan bulaşabileceğini, hava ile taşınabileceğini, corona virüsünün havada 20 dakikadan bile çok kalabileceğini ve coronanın bu kadar hızlı yayılmasının nedeninin de bu olduğunu söylediler ki ben de 'Dünya sağlık örgütü'nden corona konusunda tuhaf açıklama savım' adlı yazımdan önceki bazı yazılarımda corona virüslerinin havada 20 dakika kadar kalabileceğini yazmışdım; ve ben üniversitede tıp değil ekonomi okudum, ancak 'Felsefesiz hayat da, felsefesiz bilim de yanlış olur' deyip kendimi ekonomiye değil felsefeye verdim, ve yıllardır da okullarda, üniversitelerde gerçek, doğru felsefenin yani felsefe biliminin değil felsefe tarihinin, felsefe mazisinin, felsefel geyik öğretildiğini ileri sürmekteyim, tıpkı gerçek, doğru din yerine dini inanç öğretildiğini, dünyada henüz gerçek/doğru din olmadığını, özgürlük diye serbestlik öğretildiğini, dünyada henüz gerçek/doğru Türkçenin olmadığını ileri sürdüğüm gibi. Corona virüsünün havada 20 dakika kalabileceği savı kuşkusuz ki bana ait değil, bu bilgiyi 20 yıl kadar önce, sanırım Pırof(Prof) Sadi Irmak'ın, tıp eğitimi için değil de toplum için yazdığı, sağlık bilgisi türü bir kitapda okumuşdum yani 'Havaya öksürmekle olağan gırip virüsleri havada 20 dakika kalabiliyorlarsa corona virüsleri de neden kalamasın?' diye düşündüm; ancak bunu 21. yüzyılda, 2020 yılında ne yazık ki benden başka söyleyen olmadı; öyle ki televizyonda Bilim kurulu üyesileri, Sağlık bakanı bile coronanın havadan yayılmayacağını söyledi; ve Dünya sağlık örgütü de 'Corona havadan bulaşmaz, yayılmaz' dedi. Benim savım hem o kitaptan öğrendiğim bilgi idi, hem de 'Oda sıpreyi zerrecikleri odaya yayılabiliyorsa ve odanın havasında kalabiliyorlarsa, corona virüsü zerrecikleri de neden yayılmasın?' idi yani mantık yani felsefenin özü idi yani bilgi ile mantığı birleştirdim çünkü bu konuda deney yapma olanağım olanaklı değil yani felsefe ve mantık olmadan gerçeklere ve doğrulara tam ulaşılamaz; bu nedenle ki ekonomist Keynes de 'Her büyük ekonomistin arkasında bir büyük düşünür vardır' demiştir ancak ne yazık ki siyaset ve siyasetçilere felsefeye ve mantık öğretisine sırtdönmüş durumdalar. Eğitim üniversite okumak üzerine değil düşünür, alim, alime, bilge olmak üzerine kurulu olmalıdır; üniversite özel sektöre eleman yetiştirmek, meslek sahibi-sahibesi, para kazanmak, köşedönmek(köşe dönmek), bir işe girmek üzerine değil düşünür, alim, alime, bilge olmak üzerine kurulu olmalıdır ancak o zaman Türkiye doğru ülke olur, ve dünyanın, insanlığın doğru önderi olur. Evet; Türkiye'nin de, dünyanın da, insanlığın da 'Yapan insanlar'a da, 'Düşünen insanlar'a da gereksinimi var ancak siyasete, özel sektöre, modaya, akıldışı-ahlakdışı hayata, akıldışı-ahlakdışı mekanlara ve akıldışı-ahlakdışı ünlülere gereksinimi yok. Evet; Muhammed'in de, Atatürk'ün de dediği gibi tek pusula 'Bilim ve ahlak' olmalı. Gerçek, doğru demokrasi de bu nedenle 'Bilim ve ahlak' üzerine kurulu demokrasidir. Tıp fakültesileri doktor yetiştirmek yani ezbercilik yani meslek öğretmek üzerine değil alim, alime yetiştirmek yani yaratıcılık, dahilik üzerine kurulu olmalıdır. Zaten ülkemizde tıp eğitimi doğru verilse idi doktorların, tıp akademisyenlerinin evlerinde mikroskop olurdu, ve tıp akademisyenlerinin tıp konusunda özel araştırma laboraruvarları olurdu ancak görülmekte ki doktorların yaptıkları tek iş hasta muayene edip reçete yazmak, ameliyat etmek; tıp akademisyenlerinin yaptığı tek şey de Amerikan tıp dergisilerini okumak ve televizyonda anlatmak. Yani hem tıp ile ilgili olan hem de bir mikroskopları bile olmayan bu insanlar nasıl rahat edebiliyorlar anlamıyorum; ben bile doktor ya da tıpçı değilken mikroskop sahibi olmak isterken yani nedir hem bilimle ilgili olmak hem de meraksız olmak? Ah bir de bu doktorlarda, tıpçılarda, mühendislerde, avukatlarda, hukukçularda, üniversite mezunularında bir kibir var, sormayın; sanki alim, alime olmuşlar. Bakın ben ekonomi okudum ancak felsefeden, tıppa; teknolojiden, edebiyata; hukuktan, dine kadar her konuda ülkeye, topluma, insanlığa, dünyaya yararlı olmak, yardımcı olmak için gecegündüz didiniyorum, üstelik de hiç ücret almadan, hiç çıkar sağlamadan; üniversite demek, üniversite okumak, işte budur. Necdet Gürçiftçi Bağımsız, özgür, bilimsel, tarafsız; hiçbir dini inançtan ve hiçkimseden yana olmayan dinli ve bilge İnternette yayınlandığı zaman: 31.3.20/06.13
Düzenleme: 31.03.2020 / 06:16
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • Pirinctanesi
  • Mefail
  • turgaykurtulus
  • Celal
  • umsena
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir