Şiir Defteri

ATATÜRK ÖLDÜRÜLDÜ MÜ? (DENEME)

Yazan: Birturkbilgesi
28.08.2018 / 00:30
822 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Atatürk öldürüldü mü yani zehirlendi mi? Ortaya bir süredir böyle bir soru ve sav atılıyor. A- Önce bu konuya felsefel yani mantıksal yaklaşacağım, konunun teknik yani tıp yanına girmeden önce: Bu savı atanlara bakıldığında ortada Atatürk düşmanı medyanın olması zaten bilim ve mantık açısından daha ilk tuhaflığı, soruyu, kuşkuyu oluşturmaktadır yani neden acaba bu savı Atatürkçüler ortaya atmamıştır, atmıyor? Bu savın ortaya atılma nedeni ne olabilir, eğer ortada böyle bir Atatürk düşmanlığı varsa? İlk bakışta görülen ki Türkiye'de önce bir Mason ve Batı düşmanlığı yaratmak ancak bunun da altında saklı olan asıl amaç ise Atatürkçülere düşmanlık yaratmak bence çünkü akıl mantık açısından da, dönemin koşulları açısından da düşünülür ki Atatürk'ün çevresindeki yerli doktorlar Atatürkçü, Atatürksever doktorlardır, yani ama 'Ya bak, Atatürkçüler Atatürk'ü, kendi önderlerini bile zehirlemiş, öldürmüş, bunlar yaramaz insanlar' algısı, izlenimi yaratmaktır çünkü 'Atatürk öldürüldü' savının Atatürkçüler tarafından değil de Atatürk düşmanıları tarafından ortaya atılmış olması 'Bayram değil seyran değil eniştem beni neden öptü?' haline benziyor. Bu savda temel amaçlardan biri de İnönü'yü karalamaktır,'İşin içinde İnönü de var' düşüncesi yaratıp ki bilirsiniz Atatürk düşmanı bu kesimce sıkça ortaya atılan savlardan biri de 'Atatürk-İnönü düşmanlığı'dır, 'Atatürk ile İnönü birbirlerini hiç sevmiyorlardı' savıdır. Ne diyorlar bu savı ileri sürenler bir de? 'Atatürk'e Dna testi yapılsın, gerçek o zaman ortaya çıkar'. Bunun da amaçı ne olabilir; örnek ki Atatürk'ün Dna'sını çalmak, kopyalamak, bir Batı ülkesine satmaktan tutun da Atatürk'ün çürümüş halinin görüntülerini medyaya yayınlayıp 'Bakın yakışıklı adamınız ne hale gelmiş!' deyip yine Atatürk düşmanlığı yapmak çünkü Atatürk'ün ölüsü Anıtkabir'e gömülmeden önce tabutu açılmış ve bu konuda bile saçmasapan, Atatürk'ü kötülemek, karalamak amaçlı haberler yayılmış, savlar çıkarılmış. Onlara sormak isterim, Atatürk'ün mezarının açılması ve Dna testi yapılması konusunda ki bu soru ile gerçek amaçları, gerçek niyetleri de anlaşılır: Birileri de dese ki Hz Muhammed zehirlenip öldürüldü, ve Hz Ebubekir zehirledi, elimde kendimce mantıksal kanıtlarım var; örnek ki Ebubekir, kim Muhammed öldü derse kılıçla kafasını kopartırım, demiş, İslamiyet'e ve Müslümana böyle bir söz asla yakışmaz, Hz Muhammed böyle bir söze, müminlerinin tehdit edilmesine karşı çıkardı. Zaten Hz Muhammed'ten sonra halifelik Hz Ali'nin hakkıydı. Hz Ebubekir Müslümanları tehdit etmek yerine, arkadaşlar Muhammed'in yalnızca bedeni öldü, ruhu yaşıyor ve İslamiyet de daima yaşayacak.' dese idi İslamiyet'e ve Müslümanlığa bu uygun olurdu ancak.' dese acaba bu savla kuşkulanıp peygamberlerinin Dna testi yaparlar mı, hayır; Dna testi isterler mi, hayır. Öyleyse neden Atatürk'e bu? Çünkü 'Atatürk zehirlendi, öldürüldü' demek gerçekte Atatürk'e sahip çıkmak için değil Atatürk'ü karalamak ve bu savı birtakım çıkarlar için kullanmak için. 'Atatürk zehirlendi' haberini atan medyaya bakın, kim; tümü de Atatürk karşıtı cephe. Dikkat edin ki Atatürk'ün zehirlendiği, öldürüldüğü savı da önce birtakım 'mantıksal' kanıt göstermelere dayandırılıyor; örnek ki 'Atatürk beni Türk hekimlerine emanet edin' demiş çünkü Atatürk'e bakan doktorların içinde Avrupalı, yabancı doktorlar da varmış; örnek ki 'Atatürk'e 43 şişe kinin verilmiş, bu kadar kinin böbreklere ve karaciğere zarar verir, sağlam karaciğeri bile siroz yapar, bir insana bu kadar çok kinin vermek onu öldürmeye çalışmaktır'; örnek ki 'Atatürk neden sağlak olmasına karşın sigarasını sol eli ile içiyor'. Bu cephe de dikkat etmek gerekir ki Batı tarafından Türkiye'de Mevlana'ya, Hindistan'da da Gandhi'ye eşcinsel diyen cephenin içinde. Yani 21. yüzyılda; Abd Batı dşındaki ülkelerdeki saygın kimseleri karalama dönemi de başladı, başlatıldı. B- Şimdi gelelim teknik açıya: 1- 'Atatürk'e 43 şişe kinin verildi' deniliyor ancak şişelerin hacimleri verilmiyor yani duyan, okuyan, gören de sanacak ki Atatürk'e kocaman şişelerle 43 şişe kinin verilmiş. Büyük olasılıkla o şişeler penisilin tozu şişeciği gibi baş parmaktan bile küçücük şişeciklerdir ki daha düne kadar kırsla kesimde yaşlıların günde ortalama üç kez Gripin içmek olağan birşeydi çünkü içinde zehir gibi tadı olan ve ateş düşüren, ağrı kesen kinin vardı o zamanlar. 2- 'Atatürk'e 43 şişe kinin verildi' diyorlar; duyan, okuyan, gören de sanacak ki 43 şişe kinin 1 günde verilmiş. Oysa anlaşılıyor ki ölmeden 6 ay kadar önce Atatürk'e kinin verilmeye başlanılmış. 6 ayda 180 gün vardır, başparmak kadar 43 şişecik kinin günde 1 tane bile düşmez; gazoz şişesi kadar da olsa günde 1 tane düşmez oysa Atatürk teşhisten sonra altı ay kadar yaşamış ki gazoz şişesi kadarsa zaten etkisi az, zayıf demektir ki miktar büyüktür. 3- 'Atatürk'e 43 şişe kinin verildi' deniliyor. Bilgiyi nereden almışlar; o eczahaneden. Peki neden Atatürk'ün doktorlarına doğrudan sormamışlar da, gidip eczacıya sormuşlar? Belli ki akıllarında bir komplo kuramı oluşturmak amaçı var. 43 şişecik kinin bir günde mi alınmış yoksa bittikçe mi? Bittikçe alınması çok zor çünkü Atatürk'e suikast olasılığı, tehditi hep var olduğu için 43 şişe kininin stok olarak tümünün birden alınması suikastları önlemek için çok mantıklı çünkü bittikçe alınırsa kinin şişesilerine gizlice zehir katabilirler ya da ecza deposundan ya da eczahaneden birini satın alıp zehir kattırabilirler suikastçılar ya da 'Kalmayabilir' diye stok yapılmış olabilir Atatürk için çünkü kinin o zamanlar çok gerekli ve ithal bir ilaç idi. Yani 43 şişe kininin tümünün kullanılmış olduğuna da kanıt var mı? 4- 'Atatürk'e 43 şişe kinin verildi' deyip kaos yaratmak isteyenler acaba kanser kemoterapilerinde hastalara verilen antibiyotik miktarını bilmiyorlar mı? Kemoterapilerde ne kadar antibiyotik kullanılıyor? O kadar çok veriliyor ki ki kemoterapiden henüz haberi olmayan 20. yüzyıldaki ya da 18. yüzyıldaki bir doktor o miktarları görse 'Bu kadar antibiyotik insanı öldürür, siz bu hastaları bile bile öldürüyorsunuz' derdi büyük olasılıkla. 5- Atatürk'e kinin zaten siroz teşhisinden sonra verilmiş. 6- Kinin zaten ateşi yükseltmez, düşürür yani insana ateş basmaz, insan üşür oysa Atatürk ateş içinde yanıyormuş yani demek ki fazla kinin verilmiyormuş. SONUÇ: Atatürk'ün yakınında hep olan kişilerden biri olan Ali Rıza Erdim diyor ki üstelik de 1938'de, kasım ayından önce, yaz mevsiminde 'Doktor Nihat Reşat Belger ve Neşet Ömer İrdelp Atatürk'ün siroz hastası olduğunu söylediler ancak Atatürk Termal otel'de rakı sofrası kuruldu ve Atatürk rakı içti ancak biryandan da sık sık burnunu siliyordu cebinden mendilini çıkarıp, meğer burnu kanıyormuş ve siroz hastalığında burun kanaması olurmuş, karnı şişti ve birkaç gün sonra karnından su alındı, sonra Viyana'dan iki yabancı doktor getirildi; Fransa'dan gelen doktor ise Atatürk benimle Fransa'ya gelirse onu iyileştirir sağlam geri gönderirim, ancak Atatürk gönderilmedi. Atatürk ölmeden 5-6 ay önce içkiyi bıraktı. Zaten Neşet Ömer bey, Akil Muhtar bey, Kemal bey yani İstanbul'un bütün meşhur doktorları orada'. Yani bakın Atatürk'e zaten yabancı doktorlar gelmeden önce Türk doktorlarca siroz teşhisi koyulmuş ve içlerinde Mason biri de yok, Atatürk düşmanı biri de; yani Atatürk'ün yabancılarca ya da Mason'larca öldürüldüğüne bir olasılık yok durumu var ortada. Zaten o yabancı doktorlar Türkiye'den ayrılırlarken 'Bizim yapacağımız birşey yok, siz çok iyi bakıyorsunuz fakat şefinizi altı aydan çok yaşatamazsınız' demişler yani artık Türkiye'ye düşen olanak Atatürk'ü yaşatmak değil Atatürk'ü son günlerinde rahat yaşatmak olmuş. Atatürk o günlerde dondurma istemiş ancak o yabancı doktorlar 'Sakın Atatürk'e yiyecek birşey vermeyin' demişlermiş ancak Atatürk direnince bir bardak içinde dondurma vermişler, Atatürk yemiş çünkü sirozdan dolayı ateş içinde imiş, o zamanlar buzdolabı da yok ülkede; dondurmayı yiyince Atatürk'e 'Nasıl paşam?' diye sormuş Ali Rıza Erdim, Atatürk de 'Sorma halimizi, perişan olduk, tırnağımızdan girdi, saçımızdan çıktı' demiş yani Atatürk de hasta olduğunu biliyor ve siroz olduğunu biliyormuş; Atatürk'ün haline çok üzülen Neşet Ömer bey üzüntüsünden dizlerine öylesine vurmuş ki dizlerindeki morluklar günlerce geçmemiş. Ve üstelik Atatürk'e altı ay ömürü(ömrü) kaldığı da söylenmiş ancak Atatürk 'Ben bunu da yeneceğim' demiş ancak görüldü ki yenemedi. Yani Atatürk'ün çok yüksek ateşi var sirozdan dolayı doğal olarak öyle ki Atatürk'ün odasında hem vantilatör varmış hem de odasının içinde 30 Cm yüksekliğindeki çinko kaplarda buzlar varmış hem de itfaiye denizden su alıp hortumlarla Atatürk'ün yattığı odanın duvarlarına su sıkıyormuş dışarıdan, odası soğusun, Atatürk serinleyebilsin diye yani Atatürk sirozdan dolayı öylesine yüksek ateşlerde ki ateşini itfaiye bile söndüremiyor; yani bu durumda o dönemin koşullarına göre ateş düşürmek için kininden başka çare yok öyle ki Atatürk 30 kilo birden zayıflamış ki sirozda doğal birşeydir bu, karnı şiş olduğu için de gazetecilere bile fotoğrafını çektirmiyormuş; yani Atatürk'e kinin verilmesi akıldışı birşey değil, 43 şişe kinin alınmış olması da akıldışı birşey değil, ve dikkat edin ki Atatürk'ün yanında İstanbul'un tüm meşhur doktorları da varmış. Atatürk hayatını cephelerde geçirdiği için kinin ne olup olmadığını bilen bir insandır. Adamı içeriden vantilatörlerle, buzlarla; dışarıdan itfaile ile serinletmeye çalışıyorlar; onlar da kalkıp 'Atatürk'e 43 şişe kinin verdiler' diyorlar. Bir de diyorlar ki 'Atatürk sağlak olmasına karşın sigarayı sol eli içiyordu çünkü karaciğeri ağrı veriyordu çünkü tüm hekimler bilir ki insan ağrıyan yandaki elini kullanamaz'. Yok canım ya; insan ağrıyan yanındaki elini, kolunu kullanır asıl, çünkü ağrıyı bastırmak ister, ağrıyan tarafında hareketsiz kalamaz insan, ve 43 şişe kinin madem ki böbreklere zarar verir, böbrekleri iflas ettirir, öyleyse Atatürk neden böbreklerini tutmuyordu, Atatürk neden kilo almak, yüzü gözü şişmek yerine zayıflıyordu? Atatürk düşmanı kafa asla bilimsel, felsefel, mantıklı, doğru, gerçekçi çalışmaz çünkü arkasında felsefe, bilim ve dini tanımlayan Din hadisileri değil cehalet ve nefs vardır. Bu yüzden ki hep diyorum zaten 'Atatürk düşmanlığı da Osmanlıcılık da aslında bir akıl-ruh sağlığı sorunudur da' diye. Onlar çok akıllılarsa, çok biliyorlarsa gidip önce demokrasinin, laikliğin, koca ülkenin Atatürk düşmanlığı ve Osmanlıcılık ile zehirlenmesini, ve 'bilim' dedikleri kutsal kitaplarının 'Dünyanın düz olduğunu ve dönmediğini' yazmakta olduğunu görsünler değil mi? Açık ki 'Atatürk zehirlendi' savının amaçı Atatürk'e hakaret etmeye, Atatürk'ü kötülemeye, Atatürk'ü küçük düşürmeye, Atatürk'ü gözden düşürmeye çalışmak amaçlı aşağılık, onursuz, vatanhaini bir amaçın gerçekleşmesini sağlamaya çalışmaktan başka şey değildir. Öyle ki tarihçi İlber Ortaylı da 'Atatürk zehirlendi' savına 'Geri zekalılık' dedi. Ey 'Atatürk zehirlendi, öldürüldü' diyenler; Atatürk zehirlenmedi, öldürülmedi kardeşim; Atatürk düşmanlığı zehiri ile siz zehirlendiniz, siz öldürüldünüz öyle ki zombiye dönüştünüz de farkında bile değilsiniz! Gerçek ki 'Atatürk öldürüldü' demek de Atatürk düşmanlığı da ya casusluk ya akıl-ruh hastalığıdır. Necdet Gürçiftçi İnternette yayınlandığı zaman: 27.8.18/12.05
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • ademtok
  • mimu
  • kartanesimKar
  • Ebuelfiya
  • Efeefe
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir