UZAKLARA GİDİYORUZ
1. BÖLÜM
Mersinden çıktık yola,
uzaklara gidiyoruz
çook,
çok uzaklara.
Akdeniz, Bataman, Cebelitarık,
iki saatte Atlantik.
Akdenize akan güneşli mavilik
duruldu,
üzerimize kara bulutlar
kuruldu,
sesler geliyor derinden,
sesler azgın,
uğulduyor rüzgar,
ıslık çalıyor kızgın,
gelmeyin diyor,
fırtına pusu kurdu.
Uzaklara gidiyoruz
çook,
çok uzaklara.
Deniz kabarmış,
siyah örtü inmiş maviliklere
fırtına,
şaha kaldırıyor deniz atlarını
atlılar,
mavi kara atlılar,
kesilmiş gökyüzünün şah damarı
yağıyor üzerimize ışın kılıçları
yüreğimiz sığmıyor kafesine
içimizde yanan,
ölümün korku dolu kızıllığı.
Sallana sallana geliyoz
işte Azor,
Azor'u geçiyoz zar zor,
yatıyoz bir sağ, bir de sol
yani bir sancak bir iskele,
dağ dağ dalgalar
ak başlı toroslar
gibi.
Gemi başladı can çekişmeye
çığırıyor bir türkü
azraille koyun koyuna yatan,
ölümü şarap diye
içenlerin türküsünü
dalgalar kara bir örgü
örgüde kıvranıyor,
koca gemi.
Deniz kızları çağırıyor beni
karşımda kocaman mavi
bir göz
zapt ediyor benliğimi
geliyoruz göze göz
atlamak geliyor içimden
atlamak,
yanağımda şaplıyor bir tokat
-kendine gel! bak...
Bakıyoruz ki,
dümen suyunun köpüklü izleri
lakin,
alamıyorsun kendini
köpüklü denizin kıvranışlarından
kalbimi bin parçaya böldüğüm
onu gördüğüm ilk anda,
ama, orda,
onu,
gördüm,
diyen kurt,
kemiriyor beynimi.
Haydi at kendini,
fırlat,
atla,
at,
yüreğini denize at,
çık punterlerin üzerine
var sende kanat
kanatlarını çırparak
uç,
uç sevdiğine
sev onu,
sev,
ev,
ev!...
Evim!...
Benim evim!...
Ben nerdeyim?...
Gemide!...
Gemidemiyim?...
Gemideyim.
Sesi kulaklarımda hala
alevli kamçılarıyla
kaburgalarında ateş yakan
canavar,
üzerimizdeki kara ejderha
şövalyenin kızıl miğferi gibi
parlıyor alev saçan gözleri
dalga dalga dağlarla
dağ gibi dalgalarla
üzerimize yağıyor
giyindik emergencyleri
zar zor,
gemi bağırıyor,
banada banada.
Bakındık gökyüzüne
son bir kere,
yıldızlar,
belki oradadır
diye.
Mademki ölüm mukadder,
yaşadığım hayat bana yeter,
acaba geride kalanlar
benim için ne der?
Ne dersiniz beyler?
Burada arkadaşlarla beraber
ölmek,
burada onlarla denize
gömülmek,
işte bu kader.
Kim bilir,
belki görmeyeceğim bir daha
ela gözlerini,
kim bilir,
belki duymayacağım bir daha
kalbimi okşayan sözlerini,
Ama bil ki,
ve artık,
dağılsada bedenim denizde
zerre zerre,
ve sonunda dikilecek
bir tanem,
senin olduğun yere
mor bir menekşe.
Avucuma yazıyorum vasiyetimi
kalemim deniz mürekkepli.
Birden bire anons,
hava düşüyooor, hava düşüyoor
içimizde bir sevinç,
sevinçle dolu keder
gülüştük,
sarıldık hep beraber,
şükür tespihi çekiyorum
birer birer,
ümid olmasaydı
söyleyin,
yaşamak neye değer?
Uzaklara gidiyoruz
çook,
çok uzaklara.
Beynimde davullar vuruyor
uyu uyu,
demir aldı gözlerimdeki uyku,
kucakladım,
sakladığım yakamozları
güneşin yakıcı ışınlarını
üzerime örttüm.
Rüya gördüm,
sevgilim dön diyor,
döndüm,
buluştuk uzak sahillerde
ve dudaklarından öptüm
mü, acaba!
Yoksa,
sevgilimmi beni öptü!...
Tütüyor
güneşin sıcaklığı bedenimde
duman duman,
coşuyor bedenim
göğü yırtan atlılar gibi
yaman,
bir kuş,
kondu dudaklarıma,
kuş,
beni öptü,
gözlerimi açtım,
baktım,
deniz, sahil, kara,
varmışız Kanada kıyılarına.
Dediler,
dikkat edin buz dağlarına,
Titanik'in battığı bu soğuk sularda
yol kestik,
ağır ağır ilerledik
çok şükür limana demirledik.
ÜMİ NADİR ESİRCİ