Şiir Defteri

MENİ KOKULU KADINLAR (ÖYKÜ)

Yazan: Birturkbilgesi
10.07.2017 / 03:31
954 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Sıcak bir gün olmasına karşın kattaki klima bunu duyumsatmıyordu. -?'Sana bir şey diyeyim, '' dedi Onur, ?'Bence tüm partiler, emperyalizmin bu demokratik açılım denilen suyunun içindeler? Baksana ne Chp ne Mhp; bu açılıma ve hükümete atıp tutmalarına karşın hiç kitlesel, yasal gösteriler bile yapmıyorlar. Oysa buna yasal hakları var. Öte yandan terör örgütü her gün, yasa dışı gösteri üstüne gösteri yapıyor. Chp ve Mhp yasal gösteri haklarını bile kullanmıyorlarken ötekiler yasa dışılıklarını doya doya, göstere göstere kullanıyorlar her gün. Chp'nin ya da Mhp'nin başkanı ben olsam ve bu açılımlara karşı çıkışımda içtensem her gün gösteri üstüne gösteri yapardım Türkiye'nin dört yanında.'' -?'Doğru,'' dedi Deniz. Bence de tabanlarını oyalamaktan, susturmaktan, yanıltmaktan başka şey yapmıyorlar. Öyle ki şehit ve gazi ailelerini bile susturmuşlar. Onlar bile yasal gösterilere yapmıyor. Gerçekte bu, karşı olunan yasal olanı, yanında olunan yasal olmayanla sindirmek biçiminde bir sinsi ve sivil faşizm türü.'' Onur, ?'Evet; Ermeni soykırımı savlarına haklılık kazandırmak için Osmanlıcılık yapıyorlar ve Kürtleri, emperyalist ve Osmanlıcı siyasetleri için kullanabilmek için de Türkiye Devleti tarihini Osman Gazi'den başlattılar hep, Atatürk'den değil de. Türkiye Devleti'nin tarihini 1920 ile başlatmaktan aciz ve art niyetli oldukları için, Türkiye'nin tarihini Atatürk'le başlatmak yiğitliğini gösteremiyorlar. Kuzey Irak'ta Kürdistan devleti kurulmasına karşı çıktılar hep, Türkiye'yi bölebilmek için. Türkiye tarihi işte bu iki amacın avucuna alınmak isteniyor. Sonuçta ikisi de emperyalizme yarayacak. Deniz, ?'Polis örgütünün kuruluşunu bile Türkiye Devleti ile değil de Osmanlı ile başlatmaktaki amaçları da bu yüzden . Bunlar birer rastlantı değil gizlice izlenen siyasetler zaten. Meclisteki turuncu koltukları da değiştireceklermiş, milletvekillerinde saldırganlığa yol açıyorlarmış. Bence kırmızı koltuklar insanlarda, seksi çağrıştırır, boğalarda ise saldırganlığı. Turuncu, kırmızı koltukları görünce neden seksi değil de kavgayı düşündüklerini anlayabilmiş değilim.'' Onur, ''Bence Batı'nın 2010 yılı ve ötesi üzerine kurulu emperyalist siyaseti, Orhan Gazi ile başlıyor.'' Deniz, ''Haklı olabilirsin,'' dedi. ?'Geri kalmış toplumlar ve insanlar sarı saçı çok severler. Bir sarı saç, en ağır top güllelerinin bile açamadığı kale kapılarını kolayca açar.'' Onur, ''Televizyondaki dizilerde bile, aynı sahnede aynı şivede, aksanda konuşan kişiler yok, '' dedi. Onur bir şairdi. Bir çok şiir kitabı yayınlanmış ve çok şiiri de şarkı, türkü yapılmıştı. Eşi Deniz ise öğretmendi. İnternette tanışmışlar, bir yıl boyunca çetleşmişler ve bir yıl sonra gerçek yaşamda buluşmuşlar ve bir ay sonra da evlenmişlerdi ve şu an, üç aylık evliydiler. Çocukları yoktu. İkisinin de ikinci evlilikleriydi. İkisinin de ilk eşleri, kazalarda ölmüşlerdi. Onur 40, Deniz 35 yaşındaydı. Akşam üzeriydi, salonda hem çay içip, küçük kurabiyelerden yiyorlardı, hem tv izliyorlar hem de söyleşiyorlardı. Onurun üzerinde bir şort ve tişört, Deniz'in üzerinde ise ak külotunu ve sütyenini gösteren ince bir gecelik vardı. Yeni sevişmiş bir görüntüleri vardı. Onur acı ve üzüntü içinde olduğunu gösteren bir yüzle ağır ağır konuştu: -?'Tanışmamızı ve ilk buluştuğumuz günü anımsıyor musun!'' Deniz, ?'Hiç unutur muyum!.. Bu akşam, gökyüzü çok tatlı bir gece mavisi.'' Onur o gece rüyasında, ölmüş babasını gördü, Onur 10 yaşındaydı ve babası ona şöyle bir masal anlatıyordu: ?'Bir ormanda yalnızca kartallar, baykuşlar ve bülbüller yaşarmış. Kartal uçma ve parçalama, baykuş uçma ve düşünme, bülbül de uçma ve sanat özgürlüklerine düşkünlermiş. Bu hak ve özgürlüklerini istedikleri gibi, sınırsızca kullanma hak ve özgürlüklerini istedikleri gibi, sınırsızca kullanıyorlar, yaşıyorlarmış ve orman da onların bu seçimlerine saygı duyuyormuş. Ama kartallar uçarlarken baykuşları; baykuşlar uçarlarken bülbülleri yakalayıp yutuyorlarmış. Bundan mutsuz olan baykuşlar ve bülbüller bir gün bir araya tüneyip bu konuyu irdelemişler ?'Bize bu hak ve özgürlükleri kim verdi?'' diye. Çünkü kafalarına takılan şey, tek tek özgür olmalarına karşın bir araya geldiklerinde baykuşlar ve bülbüller canlarından oluyorlarmış çünkü baykuşlar bülbülleri, kartallar ise hem baykuşları hem bülbülleri yiyorlarmış. Yani kendi başlarına iken hak ve özgürlükleri kendilerine hak ve özgürlük, gelişim sağlarken bir araya geldiklerinde ise zarar, kötülük, yok oluş veriyormuş. ?'Nedir eksik olan?'' diye düşünmüşler. Sonra kartalları da ikna edip, ormanda yaşayan insan bilgine gitmişler. Bilgisine güvenemeseler de kendilerini yemeyeceğini biliyorlarmış. Çünkü o kartal, baykuş ve bülbül yemezmiş. Bunu, yıllarca süren gözlem, rastlantı ve deneyimleri sonucu öğrenmişler. Bilgin onları dinlemiş ve ?'Hak ve özgürlüklerinizde eksik olan şey iyi niyet.'' demiş. ?'Hak ve özgürlükler iyi niyet içermiyorlarsa kötü niyet ve dolayısıyla kötü sonuç içerirler.'' demiş. ?'İyi niyet, dostluğu yaratır. İyi niyetli olmazsanız tümünüz bir arada ve özgür olamazsınız. Yani tek tek özgür ve mutlu olursunuz ama birlikte özgür ve mutlu olamazsınız. Dolayısıyla hak ve özgürlükleriniz kalıcı değil geçici olur. Çünkü güç ve rastlantı üzerine kurulu hak ve özgürlüklerde hep daha güçlü birileri çıkar ve ötekileri yok eder.'' Kartallar, baykuşlar ve bülbüller anlamışlar ki tek başına hak ve özgürlük; özgür ve mutlu yaşamak için gerekli ama yeterli değil. ?'Şu insan bilge ne çok akıllı.'' demişler. Üç gün sonra, Pazar günü, öğleden sonra, Onur, salondaki halıya bakarak, -?'Ben, ayrılmak istiyorum, '' diyebildi, zorlukla ve utançla. Gerçekte bunu söylemek ona büyük bir onursuzluk geliyordu ve biliyordu ki büyük bir onursuzluktu da. Deniz'in ağzı ve gözleri büyük bir şaşkınlıkla açıldılar ama Onur'dan, şaka açıklaması gelmeyince, bir süredir yolunda olmayan bir şeyleri anımsamış ve bu ayrılık düşüncesine hak vermişçesine yavaşça, yumuşakça sorunsuzca kapandılar. Ve yerlerini, başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi olan beyine bıraktılar, beyine acıyarak ve kuşku ile bakarak. -?'Neden? Ne oldu?'' diye sorabildi zorlukla ve acıyla. ?'Başkası mı var?'' diye düşündü kaygıyla ama sormaya cesaret edemedi, bunu düşünmek bile içini yaktı. Yüzünün, yangından arta kalmış bir yapının çökmüş, yıkılmış, isli, kara görünümünü aldığını sandı. Onur, sıkıntıyla, -?'Seninle ilgili bir konu yani neden değil,'' diyebildi. -?'Neyle ilgili?'' Onur sıkıntılı ve kendisine acı ve utanç veren konuşmasını sürdürdü, yavaş yavaş konuşarak: -?'Gerçekte buna ben neden oldum, o yüzden tüm suç benim ve yaptığımdan çok utanıyorum.'' -?'Açık anlatsana aşkım.'' -?'Ağzına boşalmamalıydım,'' dedi Onur. Deniz: ?'Hımm,'' dedi konuşmadan ama yine de bir şey anlamamıştı. Bir başkasının olmamasını, evliliklerinin sürmesine sağlayacak, kolayca çözümleyebileceği bir sorun olarak düşünmüştü ve rahatlamıştı. Onur: -?'Bunu sana yapmamalıydım. Şimdi çok pişmanım? Artık dudakların midemi bulandırıyor, dudaklarına bakarken midem bulanıyor, farkındasın seni epeydir öpmüyorum.'' Deniz bunun farkındaydı ama sorun olduğunun değil. Şimdi ise bunun bir olay değil sorun olduğunu kavramıştı ve hem çok utanmış hem de büyük bir yalnızlık boşluğuna düşmekte olduğunu duyumsamıştı. -?'Gözlerime hep meni dolu ağzın; dudaklarındaki, dilindeki meni bulaşıkları geliyor. Kusasım geliyor.'' Deniz'in gözleri dolunay gibi ama çok tatlı açılmış ama gırtlağı, sıkılmış gibi daralmıştı. Çok yüksek bir uçurumdan düşer gibi sandı kendini. Bin metre yükseklikten yere düştü ve yarıp, toprağın bin metre altına girip uzandı sırt üstü. -?'Ben şairim, '' dedi Onur, ?'Şiirlerim de hep sevda ve kadın üstünedir? Şiir yazabilmek için kadını çok sevmeliyim öncelikle. Ama şimdi kadınlardan midem bulanıyor. Bir kadın görsem, sanki bir meni kütlesi görmüş gibi oluyorum. İçleri, dışları, her yanları meni? Kadınlar çağlaştıkça, aydınlandıkça, eğitimlileştikçe meniye kaplanıyorlar, meniye boğuluyorlar sanki, meni havuzunda yüzmeye koşuyorlar. Emperyalizim ve kapitalizim her şeyi iğrençleştirdiği gibi kadını, erkeği ve sevgiyi de iğrençleştiriyor, ilkelleştiriyor. Eğitim bile hiçbir şeye çözüm olamıyor. Kadınlar gittikçe meni kokmaya başlıyor. Eskiden yalnızca vaginaları meni kokardı. Şimdi her yanları meni kokmaya başladı. Ben yaşamdan, sanattan, şiirden, her şeyden soğudum artık.'' Deniz, ?'Benden önce yapmadın mı hiç?'' diye sordu. _''Çok yaptım ama onların hiç biriyle evli değildim. Onlar benim için birer dişiydiler, birer cinsel nesneydiler, onları seni önemsediğim kadar önemsememiştim. Ve evlilikte de bunun zevkli bir şey olacağını, bir sorun olmayacağını düşünmüştüm ama çok yanılmışım. Eş farklı bir şey. İnsan sevgilileriyle yaptıklarını eşiyle yapamıyor çünkü eşine sevgi ve saygı duyuyor. Sokakta, televizyonda bir kadın görsem, bir meni torbası görmüş gibi oluyorum, ağızlarından, burunlarından, kulaklarından, gözlerinden meni sarkıyor, sızıyor gibi görüyorum kadınları. Epeydir şiir de yazamıyorum, sanki içimde bir şey öldü, yaşam amacım öldü sanki, sanat gücüm öldü? Şiir yazamıyorum artık. İçi, dışı meni dolu varlıklara şiir yazmak istemiyorum, midemi bulandırıyor, kusasım geliyor. Yani senin nereni öpsem, meni öpmüş; nereni okşasam, meni okşamış; nereni koklasam, meni koklamış gibi oluyorum. Ben inan çok üzgünüm ve seni çok seviyorum ama yapamıyorum artık. Sen okuldayken, aklıma geliyorsun bazen; ağzından, gözlerinden, kulaklarından, her yanından meni akmaya başlıyor, sınıf yavaş yavaş yerden tavana kadar meniyle doluyor, tüm sınıf bir meni denizinin içinde kalıyor. Hemen banyoya koşup kusuyorum. Bana artık meni ve meni kokusu gibi geliyorsun.'' Deniz, ?'Yani?'' diyebildi utanç ve acıyla; neredeyse ağlamak üzereydi. Birazdan akacağını duyumsadığı gözyaşlarını göstermemek için koltuktan kalkıp hızla yatak odasına koştu, eşinin ?'Boşanmak istiyorum, boşanmalıyız, başka yolu yok,'' anlamına gelen bakışlarıyla karşılaştığında. Yaşamda yine yenildiğini, yine gerçek sevdayı bulamayacağını ve hiç bulamayacağını düşündü; düşünmekten öte, yaşadı. Onur bir süre daha oturdu koltukta. Televizyonda sarı saçlı, göğüslerinin yarısı ortada, kısacık giymiş kadınlar söyleşiyorlardı. Midesinin dolduğunu ve kusmak üzere olduğunu algıladı. Banyoya koşmak yerine balkona koştu, nedenini bilmeden. Onur yedinci kattan aşağı düşerken kulağına çalınan silah sesinin, kendi yatak odasından geldiğini hiç düşünemedi? (Bu öykü, '' Meni kokulu kadınlar '' adlı öykümdendir.) Necdet Gürçiftçi 2-12-2009'da internette yayınlandı.
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • Tormentor
  • Hevilli
  • Pirinctanesi
  • Mefail
  • turgaykurtulus
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir