Şiir Defteri

GENELEV YÜZLÜ ERKEKLER (ÖYKÜ)

Yazan: Birturkbilgesi
09.07.2017 / 06:48
881 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Mart sonlarındayız. Meyve verecek ağaçlar çiçeklerini, cıvıl cıvıl koşuşan civcivler gibi kaygısızca, dolu dolu açmışlar? Bakkala gidiyorum, alım yapacağım. Hava güzel, güneşli, ışım ışım. Yolda iki genç kız gördüm, 17 yaşlarında; bir marketin, fiyat verili ürün kağıtlarını dağıtıyorlar, renk renk. Kızlar sokağın karşılıklı evlerinin kapılarına kağıtları hızlı hızlı bırakıp yine sokağın ortasında bir yerde, utangaçta yan yana gelip yürüyorlar. Sonra yine ayrılıp kağıtları, yeni geldikleri evlerin kapılarına sokup yine ortada birleşiyorlar. Metal renkli bir ticaret minibüsü, sokakta, yavaş yavaş gidiyor; oysa yol boş, anlamıyorum neden yavaş gidiyor, ara ara da duruyor, önünde bir araç varmış gibi? Sonra anlıyorum; onun sorunu, kızlara asılmak, altındaki, başkasına ait işyeri minibüsüyle hava atarak? Kızlardan hızlı yürüdüğüm için biraz önlerine geçiyorum, gerçekte ben de havanın verdiği mayışma ve sabahtan kalan uykululuğumla. Soluma bakıyorum; bir işyerinin kapısına 18 yaşlarında erkek, iki genç çıkmış, orada çalışan? Biraz dikkatimi çekiyor ve dikkatlice bakıyorum. Bakmamla da utanıp yerin dibine girmem bir oluyor. İki genç, işyeri kapısında öyle durmuşlar ki yüzleri cinsellik fışkırıyor; beden duruşları ise gelin şey edelim der durumunda. Yüzlerinde açıkça ortaya çıkmış, saklanamayacak, görmezlikten gelinemeyecek bir cinsel istek haz allığı ve cinsel istek ve düşünce terinden açıkça bir ıslanmışlık? Şeylerini iyice ortaya sermişler, duruşlarıyla. Elleri ceplerinde, şeylerini karıştırır gibi. Yüzlerindeki ve bedenlerindeki o durum bence ancak genelevlerin kapılarına yaslanıp müşteri çekmeye çalışan fahişeler de vardır? Öyle bakışlı ve duruşlu bir bayan görseydim bana bakan, inanın, bana tecavüz edeceğini düşünür ve kaçardım oradan? O gençlerin niyetleri öylesine açıktı yani? Şeylerini karıştıranları çocukluğumdan beri hiç sevmedim. Kimisi de pantalonlarının dışından, açıktan açığa karıştırır, üstelik saniyelerce, üstelik bacaklarını iyice açıp, bacakları üzerinde yaylana yaylana, popolarını dömelte dömelte... Ve küçücük çocukken, annemle sokağa çıktığımda ilk usuma(aklıma) gelen kaygı, çekinme, korku; böyle birileriyle karşılamamız olasılığı olurdu. Ve böyle birini gördüğümde hemen annemin yönünü başka yöne çevirirdim, elinden, giysisinden çekerek. Yaşamım boyunca böyle bir şeyi yapmamaya taa çocukluğumdan karar verdim. Bu yaşımda, bu yazıyı yazarken anladım ki gerçekten bu yapılan şey bir kaşıntıyı kaşımak değil bir takıntı, saplantıdır? İyi ki o kızlar uygar bir ortamda; ya dağda, kırda olsalardı ya da tenhalıkta? Kızların neden ellerindeki kağıtları hızlı hızlı kapılara sokup hızlı hızlı ortada, ürkek kediler ya da çölde, iri aslanlara yem olmaktan kaçınıp annelerinin yanlarına sokulan titrek, narin ceylan yavruları gibi birbirlerine sokulduklarını anlamıştım. Arkalarından gelen minibüsteki gibi ve o işyerindeki gibi gençler gibi gençler yüzündendi. Genelev yüzlü, genelev bakışlı, genelev duruşlu bayanları görmüştüm ama böyle, genelev yüzlü, genelev bakışlı, genelev duruşlu erkekleri görmeyeli epey olmuştu. Çağ, uygarlık, teknoloji, bilim ilerledikçe yoksa erkeğiyle kadınıyla insanlar böyle mi olacaklar? Kumsallardaki(pilajlardaki), otel ve site havuzlarındaki, belki de en utanmazlığa gidecek çıplaklık, azalacağına daha da yaygınlaşıyor bir demokrasiymiş gibi. Denize hiç gitmiyorum, sanırım artık sokağa da çıkamayacağım. Uygarlık, çağdaşlık, insanlık, ahlak, din, iman, demokrasi, özgürlük, bilimsellik, ilerleme bu mu, diye ancak internetten sorabileceğim sanırım artık? Geçenlerde okumuştum; bir mahkeme, mini etekli, dekolte giyimli komşusuna ?' Bu giyiminle midemizi bulandırıyorsun'', diyen bir erkek komşuya, hakaretten ceza vermişti. Yani saldırılan yalnızca Atatürk, Türklük, Türkiye'lilik değerleri değil bence; ahlak, onur, ar, mantık, insancalık değerleri de. Ve bunu yapanlar da komünistler, laikler değil ?'Dinsizler cehennemliktir'', diyenler. Yüzde doksanının Müslüman olduğu söylenilen bu ülkede; o kağıtları dağıtan o iki genç kız gibi büyük olasılıkla, minibüsteki o genç de iş yerindeki o iki genç de Müslüman'dılar. Tıpkı erkek komşusunun, ?'Midemizi bulandırıyorsun'', dediği o minili, dekolteli kadın gibi? Bence insanlar, ?'Bize ne oluyor böyle ?'' diye sormak yerine, ?'Biz Müslümanlara ne oluyor böyle?'' diye sormalılar çünkü toplumun yüzde doksan dokuzu Müslüman'mış. Yok eğer toplumun yüzde doksan dokuzu Müslüman değilse, bunu da açık açık belirtsinler, açıklasınlar. İyiye gelince, ?' Yüzde doksan dokuzu Müslüman'', kötüye gelince ?' Onlar Müslüman değil'' demek, bilimsel kafalara yakışmıyor çünkü. Ben dinsizim yani var olan dinlerin hiç birinden değilim. Çünkü benim bir şeyi benimseyebilmem için o şeyin öncelikle mantıklı olması gerekir. Ama ben nedense, yüzde doksan dokuzu Müslüman denilen bir toplumun, Müslümanlığa uymayan davranışlar göstermesini mantıklı bulamıyorum? Ve tüm bunlara karşın neden hala ?'Toplumun yüzde doksan dokuzu Müslüman'', savına, en başta, Müslümanlarla karşı çıkılmadığını da mantıklı bulmuyorum. Yoksa yeni bir Müslümanlık türü mü ortaya çıkmış da benim bilgim yok? Bikinilisi de ?'Müslümanım'', der, mini eteklisi de, içki-sigara içeni de, fahişelik yapanı da, bozuk mal satanı da, medyada çıplak kadın resimleri yayınlayanlar da? Oysa benim öğrendiğim Müslümanlık önce utanmakla başlar ve sonra da güzel ahlak ve bilim öğrenmekle sürer. Ben mi yanlış öğrendim acaba Müslümanlığı; hani dinsizim ya? Olur mu olur yani. Yerlerde henüz karınca yok ama ben yine de karınca var mı diye ara sıra yere bakarak gidiyorum. Beton yolda pek karınca olmaz ama yine de olsun. Ben önlemimi alayım, deveyi sağlam bir iple sağlam bir ağaca bağlayayım da gerisi ?'kaçınılmaz ?' olduğu için olmuş olsun. Geçen yılın ağustosunda, yeri ve göğü cayır cayır yakan güneşin altında, cayır cayır yanmakta olan beton yolda bulduğum, yarı baygın, belki de ölmek üzere olan o zavallı, iri çekirgenin; bir gölge bulup götürmek için avucuma aldığım, soluğumu üfleyip serinlettiğim, beni sanki kendisini tedavi altına almış bir hemşire sanmış sevimli, rahat, bana güvenen, kendini bana güvenle teslim etmiş halini anımsadım birden, yolda yürürken tüm bu düşüncelerle. Ona gölge, serin, sulu bir yer bulabilmek kolay olmamıştı çünkü her yer ev, betondu. Yirmi metre falan onu, üfleye üfleye avucumda taşıdıktan sonra bahçeli bir ev bulmuştum da bahçesine bırakmıştım. Şimdi denir ki ?'İyi halt etmişsin, o bahçedeki bitkileri afiyetle yemiştir o çekirge''. Ne yapayım yaa; en azından bitkilerin canı yanmaz ve ölüm korkuları yoktur oysa hayvanlarda ölüm korkusu vardır ve canları yanar. Hem sevgililerine vermek için çiçek koparan ben miyim? Hem Müslümanlar değil mi ?'Fahişenin birinin; çölde, susuzluktan ölmek üzere olan bir köpeğe, ayakkabısıyla su içirip ölümden kurtardığı için evliya, cennetlik olduğunu söyleyen? Benim cennetde ve evliyalıkta da gözüm yok hem; dinsizim ya? İçimden geldiği, merhamet ve şefkat dolu olduğum; bilimsel, insanca ve duyarlı olduğum için öyle yaptım ben, o çekirgeye. Hiçbir beklentisiz yani. O çekirge şimdi nerededir, ne yapıyordur, kimlerledir, nasıldır; düşünmeden edemedim; devletimiz, her birimize kimlik sayısı verip de bir daha bizi ?'Ne yapıyorsunuz, nasılsınız, aç mısınız, açıkta mısınız, tok musunuz, hasta mısınız(sayrılı mısınız), bir sorununuz var mı, işsiz misiniz, yoksul musunuz, diye aramamasına, sormamasına karşın. Sanırım her ülkeye, her kademede, her alanda yönetici olarak; yerdeki çekirgenin, karıncanın, uğur böceğinin bile yaşama hakkını gözeten insanlar gerekli? Ben böyle birini anımsıyorum, hernekadar dinsiz de olsam: ?'Dağda koyununuz bile kaybolsa(yitse), gelin parasını benden alın'', diyen Ömer adlı bir Arap yönetici... Yahu ülkede, bırakın koyunu, kuzuyu; yaşamını yitiren insanların bile hesabının verilmesinden kaçınılıyor. Anlıyorum ki bir ülkenin en iyi yöneticisi; o ülkenin başına ilk gelenlerdir. Ondan ötesi artık, yükselmenin değil yozlaşmanın, gerilemenin, çöküşün, yok oluşun, yıkılışın tarihidir? O yüzden bence sık sık devlet kurmakta büyük bir yarar var, insanlık açısından? Sanırım yine o yüzden Türkler sık sık devlet kurmuşlar; bilge yöneticileri bulmak için; yeniden, yeniden, yeniden?. Ama yollardaki o iki ayaklı, ayakkabılı, kanatsız çekirgelere kim yardım edecek ve insanca olmayı öğretecek? İşte temel sorun bu. Hani ben desem ki ?'Bu yaptığınız çok ayıp, siz Müslüman değil misiniz?''; dayak yemezsem büyük olasılıkla, o mini etekli bayana ''Midemizi bulandırıyorsun'', diyen adama yapıldığı gibi, bana da hakaret cezası verilebilir. Bunun böyle olmayacağının güvencesi var mı? Eşin cebinden, gizlice para almanın hırsızlığa; çocuğuna bir tokat atmanın darba; karısıyla sevişmek istemenin tecavüze; eşcinselliğin akıl ve ruh sağlıklılığına; fahişeliğin bir emekçilik türü sayılmasına; fahişeye fahişe demenin hakarete; teröristin teröristi öldürmesinin cinayete girmesine bakılırsa; sonuç hiç de iyi olmayabilir. Yani en iyisi artık yaşamı; hayvanları kurtarmaya adamak. İnsanlar görülen o ki birer kıral ve kıraliçe durumuna atanmışlar; ne ederlerse etsinler, onları eleştirmek, onlara söylenmek, onları irdelemek yasak. Sanırım her akıl, zeka, mantık ve ahlak düzeyine ait başka bir demokrasi, hukuk, medya, moda, uygarlık, insanlık, cumhuriyet ve özgürlük var? Tıpkı ormanlardaki; aslanların yasalarıyla ceylanların yasalarının farklılıkları gibi... Sanırım bilimden, bilimsellikten, ulusallıktan, mantıktan, ahlaktan başka kaçış, direniş, yükseliş, ilerleyiş, gelişim, insanca var oluş yolu yok? Yani uygarlık, demokrasi, devlet, toplum, cumhuriyet, çağdaşlık, yaşam, var oluş, mantık, bilim türü iki tane; Biri, insanca; biri hayvanca? Ne demiş bir bilen: ?'Bir ben var, benden içeri.''. Demek ki her insanda da iki tane ben var. İnsan, hangi ben? Biz, hangi beniz? İşte tüm sorun burada. Yoksa papatya da yaşar, çekirge de, aslan da, insan da?. Biz, hangi insanız; hangi beniyiz, benimizin?. Siyasetçiler önce bunlara yanıt bulmalılar. Yoksa devlet ve toplum yönetmeyi; bilgelere, bilimcilere yani bilenlere bıraksınlar. Ben bunları düşüne düşüne yürürken birden arkamdan bayan çığlıkları yükseldi. Dönüp bakmadım bile. Anladım ki olan olmuştu: Ayakkabılı çekirgeler, ayakkabılı çiçeklere biraz aşırı yakınlaşmışlardı? Mahkeme mahkeme sürünmek istemiyordum. Ben yerde karınca, çekirge aramayı sürdürdüm. Ha bir de uğur yani uç uç böcekleri? Onlara yardım edenin, mahkeme mahkeme sürünme olasılığı yoktu çünkü ya da kafasına yumruk, tekme, taş, sopa, bıçak, kurşun yemek?. Hava çok güzel evet hava çok güzel! Çok güzel bir bahar başlangıcı! Oh ne güzel güneş, her yer yemyeşil! Hava sıcak! Ama bu gözlerimden süzülen yaşlar niye? İçine ettiler ülkemin içine! Bu yaşlar onun için?. Öfke ve üzüntüden? Allah belalarını versin!Lanet olsun? İnanıyorum ki bu ülkeye İslamsal şeriat gelseydi; önce Müslümanların yarısı ceza alırdı, belki de daha çoğu? Toplumunun yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu ileri sürülebilen bir ülkede bu da çok doğal değil mi; bunca haksızlık, ahlaksızlık, insanlık dışılık, yozluk, Batı tutkusu varken; meyhaneler, kumarhaneler, pavyonlar, genelevler; bikinili, mayolu, yarı çıplak, neredeyse tam çıplak bayanlarla dolu kumsallar ve otel havuzları varken?Sorunca kimse ?' Ben Müslüman değilim'', demiyor da? Gerçek Müslümanlarla, yalancı Müslümanları bir ayırsak ve açıklasak diyorum artık; oy, mevki, çıkar, siyaset, ekonomi kaygılarını bir yana atıp? Müslümanlığın, İslamiyet'in adını bir koysak artık; çürük incirleri ayıklayıp çuvalın içindeki? ?'Para ile imanın kimde olduğu belli olmaz'', demeyin; ben biliyorum para ile imanın kimlerde olup olmadığını? O kadar da açık yani artık? Dinsizler, Allah'a inanmazlar ama Allah'ı kandırmaya, yanıltmaya, aldatmaya çalışanlar, kalkanlar da dinsizler değil 'Müslüman'ım diyenlerin ta kendileridir. İslamiyet'te onlara ?'Münafık ve fasık'' deniliyor? Ama ilginç ki her Müslüman da birbirine Müslüman diyor ya da en azından kendisine? Çünkü herkes; elinde içki ve sigara olan erkekler dahil, kumsaldaki bikinili, mayolu bayanlar dahil, ?'Para ile imanın kimde olduğu belli olmaz'', kurnazlığına, boş inancına sarılmış? Öyleyse bu münafıklar ve fasıklar kimler? Dinsizler mi! O zaman da dinsizlere dinsiz, kafir demeyin efendim. Ne haddinize? Bakarsınız onlar da gizli, saklı, sırlı, örtülü birer evliya, derviştirler; olamaz mı yani? İlk bahar gelmek üzere? Bunu da anlamıyorum. Ağaçların yapraklarının ve çiçeklerin sararıp, kuruyup döküldüğü; otların kuruduğu bir mevsime de başına ?'son'' ön eki koyup bahar deniliyor; heryanın yemyeşil olduğu, her canlının yavruladığı, her yanın renk renk çiçeklerle dolduğu bir mevsime de, başına ?'ilk'' ön eki koyup? Haydi, ?'baharın sonu'' denilse neyse? ?' Konuşuyordum ama gencin beni dinlemediğini de anlamıştım. Onun da akılı belli ki çay içmekte olduğumuz kahvenin önünden ara sıra geçmekte olan ve giyimlerinden, süslerinden, salınmalarından, yürüyüşlerinden, bakışlarından, davranışlarından oğlan avınaçıktıkları açıkça belli olan genç kızlardaydı? İçimden, ?'Senin de canın cehenneme'', dedim ve çayımı yudumlamayı sürdürüp masadan bir gazete alıp okumaya başladım? ''Böyle gençlik olacağına olmaz olsun. Maça, kadına, kıza gelince çeneniz hiç kapanmaz ama değil mi?'', diye geçirdim içimden? Sağ yanı bana dönük olduğu için görmemiştim. Bir ara solu bana dönünce kulağındaki küpeyi görünce iyice kıl oldum gence. Sanırım bir yerlerinde dövme de vardır bunun... Ah şu benim düşük çenem... Necdet Gürçiftçi 2010-mart tarihinde internette yayınlandı.
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • Tormentor
  • Hevilli
  • Pirinctanesi
  • Mefail
  • turgaykurtulus
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir