Şiir Defteri

ASKERİN TÜRKÜSÜ- 1 (ÖYKÜ)

Yazan: Birturkbilgesi
14.07.2017 / 05:47
905 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Yemyeşil dağların içine saklanmış, yüz on evlik bir yamaç köyü. Aşağısından yazın uslu, kışın çıldıran dengesiz bir ırmak geçiyor, üstündeki ağaçtan, derme çatma bir köprünün kalın ve güçlü halkalardan oluşan bir zincir gibi zorla tutabildiği izlenimi veren. Mevsimin ne olduğundan söz etmeyeceğim, onu okurlarımın düş gücüne bırakıyorum çünkü böyle bir öykü her mevsimde, her an yaşanabilir birşeydir. Hep şuna inanırım: Ağlamadan bir öykü ya da şiir ya da roman yazabiliyorsan, onu yazma çünkü ruhsuzluk, duygusuzluk demektir ki insanlığın da bu ülkenin de buna gereksinimi yoktur. Şu an gözlerimin ıslak olduğunu anlamakta sanırım zorluk çekmezsiniz çünkü insanlık açısından iyi bir yazar öyküsünün ya da şiirinin ya da romanın daha başında, tümünü bilendir ... 'Oturuyos masanın başına, yazıyos işte; arkasından ne geleceğini, arkasını, sonunu ben de bilmiyom.' diyen insanları yazar saymam ben, Nobel de almış olsalar. Kuşkusuz ki falcılar onlara göre daha iyi yazardırlar yazarlık özü açısından çünkü onlar yine de son ereğin, fal baktıranın parasını almak olduğunu iyi bilirler en azından yani ne yaptıklarını iyi bilirler. Ne yaptığını bilmeyenlerin yazarlık yapmalarına gerek yok bence çünkü onlar kafayı bulmuş uyuşturucu bağımlıları ya da para için yazan muskacılardan farksızdırlar benim gözümde. Kardeşim, ne yazacağını bilmiyorsan yazma değil mi? Ne yapacağını bilmeyen doktor olmadığı gibi ne yazacağını bilmeyen yazar da olmamalı. Ben daha şu satırları yazarken bu öykünün sonunun nasıl olduğunu biliyorum çünkü on yıldır bu konu üzerinde çalışıyorum yani 'Masanın başına oturuyos, yazıyos, yazıyos' değil. Önce yıllarca düşünüyos, araştırıyos, inceliyos, bekliyos, öle yazıyos.' Ha, güzel yazamam, çekici yazamam o başka ama yazarlığa gerekli emeği, yöntemi veren biriyim. Gerçekte ben ne yazar ne şairim; ben kuramsal yazarım ama her kuramsal yazar gibi her konuya da burnumu sokmak zorundayım çünkü ne demişler: 'İş başa düştü.'. Evet, tarihte bazan her iş aynı başa düşebilir çünkü toplum gününü gün etmekle uğraşmaya ya da boşinançlara yoğunlaşmış olabilir. Neyse, işte böyle bir köydeyiz. Hiç böyle bir köyü düşündünüz mü? Belki böyle bir köyde yaşayanlarınız da vardır, onu bilemem. 'Orada bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür.' tanımlaması coğrafyasal, sınırsal, siyasal bir tanımlamadır. Ben ise 'Orada bir köy var uzakta, hep düşlerimde, düşüncelerimde, acılarımda.' tanımlanmasından yanayım ki edebi, duygusal, ruhsal, insansal, toplumsal tanımlama da budur. Cep telefonu çaldı bu köydeki bir evde. Melodisi, Türkiye'm şarkısı idi. Bu evdeki ailede bir nine, bir dede, bir baba, bir anne, iki oğlan, iki de kız yaşardı. Evi tanımlamayacağım, böyle köylerdeki evleri bilirsiniz ya da bilmeniz gerekir; madem ki bu ülkede yaşıyorsunuz. saçma sapan şeyleri bildiğiniz gibi böyle şeyleri de bilmenizde bir sakınca yoktur en azından. Onyedi ya da onsekizindeki çiçekli baş örtülü kız, yüzünde büyük bir heyecanla koşup evdeki tek cep telefonunu, izlemekte oldukları oldukları televizyonun yanından aldı, ekrana baktı ve yüzünde birden açan saklı gülücükle yan odaya koştu; odadakiler anlamışlardı: Askerdeki nişanlısı aramıştı! Tümünün yüzünde bir sevda gülümsemesi belirdi. Piyangodan para çıktığında ya da sofraya güzel bir yemek geldiğinde ya da o yıl ürün iyi para ettiğinde oluşan gülümsemeden değil bu; bu, sevda gülümsemesi. Yani iki aşığı söyleşirlerken gören yüzlerdeki gülümsemeden ama kızın yüzündeki gülümseme, sevdanın ta kendisiydi. Arkasından öteki kız kardeşi fırladı koştu; onüç ya da ondört yaşında olan ve ablasının, eliyle ?Git, gelme, git.' isteğine karşın sırnaşık ve sevimli bir kedi yavrusu gibi ablasına, taa kulağının dibine kadar yaslandı. 'Kardeşim geldi' dedi ablası, 'Ne yapayım, gitmiyor.'. Karşıdaki çavuşun yüzü gülümsedi tatlıca ve nişanlısına, onu ne kadar çok özlediğini, sevdiğini anlattı, duygulu tümcelerle ve ne zaman geleceğini söyledi. Ablanın yanındaki kız kardeş, ablasını dürtükleyerek sordu ısrarla: 'Geliyormuş mu?! Ne zaman geliyormuş?! Ne zaman geliyormuş?!'. Yanıtı alan kardeşi, heyecanla öteki odaya koştu ve bağırırcasına açıkladı: 'Geliyormuş! Öteki ay geliyormuş!' Odaya daha büyük bir sevinç, mutluluk doldu ve bazı gözlere de ıslaklık... Evet, öteki ay geliyordu nişanlısı kızın ama gelecek başka bir şey daha vardı öteki ay; daha doğrusu iki şey daha. Necdet Gürçiftçi 2010-Temmuz tarihinde internette yayınlandı.
Düzenleme: 21.07.2017 / 06:15
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • Tormentor
  • Hevilli
  • Pirinctanesi
  • Mefail
  • turgaykurtulus
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir