Şiir Defteri

Böyle söyledi Türk bilgesi- 8

Yazan: Birturkbilgesi
24.07.2017 / 00:15
843 kez görüntülendi
0 yorum yapıldı
Bir gülle bahar gelmez derler, inanma Hiç gülsüz de bahar gelir, sevdiğin yanında olursa Yoksa gül bahçesinde kış da yaşarsın Sevda ne demekmiş gülsüz de anlarsın Ayrıca der ki bu solgun bilge Baharı getiren gül değil gülü getiren bahardır Aşkı, onuru ve insancalığı bilmeyenler yenilen güreşçiye benzerler Aşka doymazlar Dünya yalansa ki yalandır Getirdiği gül de bahar da yalandır, Gerçek aşk insanı bulamaz her zaman, didinse de İşlek bir beton yolda bir gül ağacı vardı Üstü kırmızı, iri noktalar gibi İri noktalar gibi kırmızı güller gibi hoş hoş Sevimli, çocuklar gibi oynaşan yüzlerce uğur böceği dolardı yazları Uçuşup uçuşup, oynaşıp oynaşıp Beton yola konuyorlardı aptalca bir mutlulukla ve oyunla Ve üstlerinden yüzlerce araç geçiyordu çıtır çıtır Tümünü kurtarmak isterdim avuçlarımla ama yapamazdım Kan kırmızıdan koca bir gölü avuçlayamazdım Gözlerimden dökülürdü binlerce damla damla uğur böceği Ruhumda acı içinde, şaşkın öfke Sırtımı dönüp yürürdüm, yerdeki bu kırmızıdan göle Her araba geçtiğinde, ben uzaklaşırken oradan Kulaklarıma dolardı çıtır ,çıtır, çıtır, çıtır Bir hayvan için insanın sağır ve kör olmak istediği gündür Gülleri de güzeldi gül ağacının, uğur böcekleri de Ama arabaların altlarında çıtır, çıtır ezilenler uğur böcekleriydi Oysa salınıyordu güller fildişi saraylarında, sırça köşklerinde Soylu ve alımlı Ve bir gece baltam yıkıverdi gizlice Yüzlerce uğur böceği ölmesin diye O soylu şatosunu Gül ağacı bir kez ölecekti Ve her gün ölmeyecekti yüzlerce uğur böceği Ve ben Çok ölüm, bir ölümden çok değil midir Ve çok yaşam, bir yaşamdan çok? Ben kestim o gül ağacını ben Ey gözü güzel, ruhu acımasız dingil Bilmiyordun evine dolan her gün gül kokuları değil Yüzlerce uğur böceğinin kan kokularıydı Ve bülbüllerin güzel sesleri sanıyordun Uğur böceklerini ezilirlerken çıkardıkları Çıtır, çıtır, çıtır, çıtır, çıtır Gülüm seni seviyorsam uğur böceklerin olmadığı içindir, Her aşk uğur böceğine benzer Öldürülmeye gelir acımasızca, dünyaya Ya ayaklar altında ya da bir mezar taşında Ey kendilerine bile uğur getiremeyen uğur böcekleri Yalan dünyaya tutsak insanların yalanlarına tutsaksınız Yalan baharlara tutsak insanların yalan gülleri gibi Ey, aşksızlığına ve yalan aşıkların yalan aşklarına aşık ay Yalancılar daha mı üstün aşıklardır ki Solgun ellerin solgun ve yalancı dilencilerin Solgun ve yalancı elleri gibi Uzanmakta hep aşıklara zorba gecelerde Çocukluğumda getireceğin ayakkabılarım da yalandı, bilemedim, Erler orduları yaratır, komutanlar yengi Başarı mı, nitelik mi anılır, övülür bilginin evreninde nicelik mi? Korkak, beceriksiz kitleleri yenilmez, güçlü, başarılı Üstün ordulara çevirenler başarılı, üstün komutanlar değil midir? Güzel bir yemek yersen tencereyi mi översin aşçıyı mı? Kaleleri saran, erlerdir, alan ise komutanlar Hangi kale bir orduya teslim edilmiş ki komutansız, bu güne kadar? Bizler değil miyiz sevdiğimizi, başkalarının sevdiklerinden Bizler değil miyiz kendi aşkımızı, başkalarının aşklarından üstün tutan? Ama ne mutlu, aşık olunmaz, aşk sunulur demeye Yoksa aşk yaşam vermez, yaşam alır Yoksa aşk bir değil bin gül olsa da baharda değil hep kıştadır Yemek yedirdiği kişiyi, yemeğini yediği için öldürmeye kalkanın ruhu Nasıl bir ruhtur? Aşkını yemiş gitmiş, salla, boşver Giden aşk olsun Aşkolsun, İsa diye bir peygamber yaşamış diyorlar Benim kırk tırilyonum(trilyonum) ne kadar gerçekse İsa da o kadar gerçektir Düşü var da kendisi yok Yalan söylese insan ayaklarından mı anlaşılır yaptıklarından mı? Bir tutsak vardı dünyanın herhangi bir yerinde Çevresi dikenli tellerle ve acımasız görevlilerle dolu Kaçacağım, dedi birgün Buradan kaçılmaz, dediler arkadaşları, yapma, kaçamazsın, vurulursun anında Dinlemedi arkadaşlarını, başladı koşmaya bir bahar gündüzü Havada kelebekler vardı, yerde uğur böcekleri Ayakları, ayaklarım gibi yalansızdı Koştu koştu, mermiler vızıldadı sağında, solunda Çünkü havada ölüm ve herşey var, yalnızca arılar yoktu Elli metre sonra düşerken yüz üstü, alnından çıkan mermiyle Kaçtım işte, kaçtım, dedi, kanlarına benzeyen uğur böceklerine Ve uğur böceklerine benzeyen kanlarına Kaçmak, kaçmaktır başarmak değil kurtuluşu Ama kurtulmak için önce kaçmayı göze almak gerekir Özgürlük gelmez ayaklar tutuldu mu Çünkü tutsaklık ayakları yozların beyinlerinin yönetmesi demektir Kaçmak, kaçabilmekle başlar, kim kurtulabilir ki ölümden Ama kaçılabilir tutsak ölmekten ölmeye Elli metre ötede de olsa özgürce Gerçek aşk elli metre de olsa kaçabilmektir Yalan, yoz, ilkel, barbar, aşağılık dünyadan O yüzden aşk korkusuzluk ister Bilge, düşünürce, onurlu, bilimsel, ölümsüz aşk ise En büyük korkusuzluğu, Ba ba ba, oy oy oy; megaloman ve sıradan birisin demiş bana İslami yerine İslamsal dedim diye İslamsal yerine İslami demeliymişim, peh Gökteki, olmayan, yalan bir ilaha ve öteki dünyaya tapan biri Mutlu bir çember sakalı var ve bir de lise öğretmenlik geliri Başka ne istesin adam, kanatlılara Ve görünmezlerine buyuran ilahından belasını mı? Türkiye'yi Batı ve Arab yoz kültürlerinden kurtarmak için Gerekirse megaloman gerekirse Teoman da olurum ben Gerekirse göğü tutarım, tutar gibi Arab yağlı ensenden Yüzü üstü yere çalarım, kurtulsun diye Türkiye Üstündeki bitten, keneden Türkiye'ye hesap sordurmam ben Usu dokunana yabancı kılından, keçesinden, Yazgıdır bu ülkede Batı kültürüne, Arab kültürüne, Platon'a, Voltaire'e, Bacon'a Nietzsche'ye, kurulu düzene, Türkiye'nin Ve Türk emekçisinin sömürülmesine karşı çıkan herkese Tarih savaşlara alışıktır, önder insanlar bu tür sözlere Ama yürür insanlığın bilge kervanları yine de Musa'ya da, İsa'ya da, Muhammed'e de , Mustafa'ya da söylediler ağır sözler Bilge olmak, önde olmak zordur bu dünyada Fahişelere sırça köşkler sunulur da Dillerden akrepler sunulur onlara Dünya dönüyor diyeni yakmaya kalkarlar Matematiğe sayıların yerine harfleri sokanın derinizi yüzüp öldürürler Bilir tarih bilgeler, düşünürler, önderler bilinçsizlerden neler çekerler Oysa yaz gündüzü göğündeki güneş gibi açıktır gerçek Bilim, insanlık, felsefe, mantık, insanca bir dünya için çırpınanlara Megolaman diyenlerin kendilerinin megaloman oldukları O insanlara dil uzatacak, çamur atacak kadar Demek ki doğru yoldayız, ayaklarımdan önce beynime buyuran ruhum Ben de senin gibileri bekliyordum dört gözle, nerede kaldın Çok bilmiş dostum Hoş geldin, otur bakalım şöyle baş köşeye Ağzında, dilinde, ruhunda kaynayan zehirinle, Ey uğur böcekleri, ayaklar altında bile çıtır çıtır ölürlerken Işıl ışıl, al al , dostça gülümseyebilen Ne de çok benziyorsunuz bilgelere, düşünürlere, önderlere Tarihi insanca değiştirmek isteyen Ama gideceksiniz yavrum gideceksiniz bu tarihten ve ülkeden Uçuşan uğur böcekleri gibi değil Uçuşan tozlar gibi gideceksiniz Tarih yürümüyor sövmelerle, öfkelerle, gökteki ilahlardan umut beklemelerle Türkiye, Türklük, Türk, bilim, bilgelik ne demek Musa'dan, İsa'dan, Muhammed'den, Platon'dan, Voltaire'den Bacon'dan, Nietzsche'den değil Bu bilgeden öğreneceksiniz, sözüm söz Bahar körse bir gülü de görmez, bin gülü de, Ne yapalım herkes Musa, İsa, Muhammed gibi gökten ve soylu doğamıyor Bazıları da yerden ve sıradan doğuyor ben gibi Ve sonra da fildişi saraylarını, sırça köşklerini soyluların Yerle bir ediveriyor Neredeler şimdi Muhammed'e, senden başka peygamberlik gelecek Varlıklı, paralı, övülesi biri yok muydu, diyenler? Ama ilginç bir gerçektir bu ülke Soyluların değil sıradan insanların, sıradan emekçilerin Göklerde uçuşanların değil yerde yürüyenlerin ülkesidir Öyle ki dayalı döşeli, yağlı ballı, sorunsuz cennet bile Bize eziyet gelir Kendini daha bu dünyada; cehenneme değil de üstelik cennete Layık görmekten büyük megalomanlık mı olur Ben az biliyorum, çok bilen, sen söyle? Bana kuru ekmek, soğan yeter Ve kendi kapımı kendim açar, kendi yemeğimi kendim yapar Kendi kirimi kendim yıkarım, uşaksız, hurisiz, gılmansız İstemem ne yan gelip yatılan Ne de cehennemde yakılan insanların çığlıklarının Yanık kokularının, acılarının mutlulukla izleyen Acımasız, duygusuz, barbar, mantıksız, insanlık dışı insanların Doldurduğu cennet Ben her gün yirmi dört saat her yozluğa, barbarlığa başkaldıranım Yaşlı annen cehennemde yanarken sen cennette yan gelip yatacaksın öyle mi Bir yanında huriler, bir yanında gılmanlar bir yanında enfes yemekler? Ben öyle cennete de cehenneme de Batıya başkaldırdığım gibi başkaldırırım Yahu senin cansa benim de canım yanar, üstelik bu dünyada Beden ağırlaştıkça, ruh hafifleştikçe mi göğe yükseliyor yoksa? Atatürk'çü, bilge , düşünür, önder Türk demek, Türkiye'li demek İnsan, insanlar, insanlık, insan kadar demek Ne işim var işkenceyle, insan yakmakla Cennetine git, benden öte git, Gerçek şu ki Müslüman'dan Türkçe öğretmeni, edebiyat öğretmeni Pisikolog(psikolog), tarih, toplum bilim, tıb öğretmeni olmaz Türkiye'de Bunları olmak için önce boş inançlara, gökteki ilahlar karşıtlık gerekir Olursa da ancak lise öğrencisi mantık düzeyinde ve kişiliğinde olur ki Cehenneme direk, bu ülkeden, insanlıktan ve benden ırak olsun Nasıl da yineleniyor hep ayni biçimde Aptallığın kutsal ve tabu tarihi Ey megalomanın tanımını bilmekten bile yoksun zavallı Dilin kadar usun uzun olsaydı keşke Yabancı uşağı gelini dilinde Dolaşmakta yılanlar, akrepler, çiyanlar gibi İngilizce, Arabça sözcükler Sen git başkasını ısır Öldürür seni benim ulusal kanım Dokunma bana, izim kalır Yalnızca çamur iz bırakmaz Çamurda da iz kalır Yalan aşklar ölümsüzleri değil ölümlüleri öldürür Bilgelik kervanı it ürümeden ne kurulur ne yürür. Necdet Gürçiftçi 2010-Ekim tarihinde internette yayınlandı.
Düzenleme: 02.11.2021 / 19:52
Kapat/(ESC)
Yorum Düzenleme

Yeni Üyeler

  • Hevilli
  • Pirinctanesi
  • Mefail
  • turgaykurtulus
  • Celal
Kapat/(ESC)
Tavsiye
Adınız:
Sizin eposta adresiniz:
Alıcının eposta adresi:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
İletişim
Adınız:
Eposta adresiniz:
Mesajınız:
Doğrulama Kodu:
captcha refresh
Kapat/(ESC)
Rastgele Şiir