İstanbul gibi davranıyorsun bana, yüksek surların, yıkılmaz duvarların var. ne yapmam gerekiyor gerçekten bilmiyorum. Bir Fatih misali şehrini kuşattım. Kulelerle geldim yaktın, toplarla geldim Patlattın...
Hiç şans vermedin ama umudumu da kırmadın . bel ki bana öyle geliyordur, bilmiyorum, aklım karışık. Anadolu ve Rumeli gibi Aklım ve kalbimde paramparça. Seni fethetmeden Nasıl tam olabilirim ki ? Sen ne kadar İstemesende , mecburum İstanbul...
Lakin ben Fatih değilim ki İstanbul'um , benim ne Ordu'm var ne de zaferlerim. Benim sadece sana karşı sınır tanımayan cürretkâr bir aşkım var .Ama seni fethetmek için daha fazlası gerek değil mi İstanbul'um. Gemileri karadan yürütmek mesela , geride kalanları düşüncesizce ezip geçmek , sadece gemileri ilerletmek. Oysa, düşüncesi bile bana yetiyordu, Mutlu olmak için, fakat seni Bizans'ın kollarında öylece çırpınırken bırakmak, bana herşeyden daha fazla acı veriyor. İnan! İnan bana İstanbul'um, hepsi geçecek, çok yakın, ve o gün geldiğinde herşey sadece büyük bir zafere vesile olacak, nesillerce dilden dile dolaşan...